Sayfalar
Çakmaktaşı'ndan
Ne Gibisin
sakız çiğneyerek kitap okumak gibisin...
üzüm olmadan şarap
oltayı atmadan kaçan deniz gibisin...
ne çiğnediğimden...
ne okuduğumdan...
ne içtiğimden bir şey anlıyorum
tuzu mu kaçmış ne
gözümden akan tatlı suya
düşüyor gül yüzün...
gülü seven dikeninden öperim senin
Kürk Mantolu Madonna
Bir Türk Edebiyatı Klasiği…
Birçok kitapsever tarafından okunan hatta bir kaç kere okunan ve başucu kitabı yapılan eserler arasında hiç şüphesiz Kürk Mantolu Madonna da yer alır…
Sabahattin Ali tarafından kaleme alınan ve 1943 yılında yayımlanan bu kitap farklı yayınevlerinden birçok basıma sahip… Şu an en son Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımlanıyor. Dönem dönem kitabevlerinin çok satanlar hanesini dolduran, raflardan öyle hoş bir nefes veren, kokusu ve tadı başka bir kitap…
Kitabın ilk yazılış ve ikinci yazılış hikâyesine de değinecek olursak, ilk olarak 1940-1941 yılları arasında Hakikat gazetesinde 48 bölümden oluşan birbirini tamamlayan yazı dizisi olarak yayımlandı bu “Büyük Hikâye”… Sonra Sabahattin Ali askerliğini yaptığı yerde, çadırda ikinci kez kaleme alıyor. Tekrar yazmaya başladığı sırada attan düşüyor. Sağ eli bileğinden çatlıyor. O inatla yazma dürtüsüne karşı koyamıyor. Tenekede ısıttığı sıcak suyla elinde kalem yazıyor, yazıyor…
Ve kitaba konu olan tabloya gelecek olursak…
O tablo roman karakterini etkilediği kadar gerçekten hikâyesiyle beni de etkiledi. 1517 yılında Yüksek Rönesans’ın en güzel eserlerinden sayılan Andrea Del Sarto tarafından yapılmış "Madonna Delle Arpie" isimli tablo… Bu tabloda yer alan “Bakire Meryem” e benzetilerek tasvir edilen “Kürk Mantolu Madonna” tablosu… Ve yazarın bu tablo üzerinden Raif Bey’i aşka bağlaması çok naif, saf ve temiz bir duruş sergilemesinden öte roman karakterini bir müddet platonik acıların da odağı haline getiriyor aslında… Tabi sonra sonra dediğim gibi bu aşk platonik olmaktan çıkıyor. Ancak romanda bir gerçeklik olduğu kesin. Bu hem tablo açısından hem de yazarın bir sanat dalını konu alan başka bir sanatla iç içe geçirmesi açısından…
Bir nevi aslında Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna da “resimle edebiyat buluşmasının güzelliğinden doğan aşkı” konu alıyor…
Günlerce, haftalarca o tablo karşısına geçip kimseye aldırış etmeden o tabloya bakıyor bakıyor, dalıyor ya Raif Bey işte orada aşkın paletler üzerinden akıp gerçekten el uzatmasına bile ilk başlarda aldırış etmiyor. Düşleriyle bütünleştirip var ettiği bu tablo üzerinden çok güzel duygu sağanağı yaşıyor.
Kitapta benim hoşuma giden çok güzel cümleler oldu. Bunlardan birkaçına yer vermek gerekirse;
“...Bu eksik sana değil, bana ait. Bende inanmak noksanmış. Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana âşık olmadığımı zannediyormuşum. Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanma kabiliyetini almışlar. Ama şimdi inanıyorum. Sen beni inandırdın. Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum.”
“ …Maria Puder bana bir ruhum bulunduğunu öğretmişti ve ben de onun şimdiye kadar rastladığım insanlar arasında ilk defa olarak bir ruhu bulunduğunu tespit ediyordum. Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden meydana çıkıyordu. Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya – ruhumuzla yaşamaya – başlıyorduk. “
Ve gibi gibi kitapta daha birçok cümlenin böyle altı çizilesi tekrar tekrar okunası nitelikte…
Son olarak kitap bir bütün halinde değerlendirildiğinde, tablodan çıkıp gerçekleşen bir aşkın renklerini ve cümlelerini Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna ile öyle güzel resmediyor ve okutuyor ki bu büyü, bu her seferinde okundukça üzerimize sinen sihir daha uzun yıllar kitabevi raflarında ve edebiyatseverlerin yüreklerinde ölümsüzlüğünü korur, koruyacaktır da…
Marsım İşte
Uzatmışım parmaklarımı buluta... Göğsümün limanına yanaştıkça plaktan dökülen notalar, yüreğim kafesine ruhum bu evrene sığmaz taşar...
Hangi gezegen efelik edermiş bana...
Hangi bulut yağarmış,
Hangi uçak aslında uçtuğunu sanırmış, şaşarım❗
"İSTERSEN" ama gerçekten istersen herşey olabilirsin, herşeyi yapabilirsin bu hayatta... Mesela bak bana onca bilim adamı onca robotik yalnızlık su ararken bir hayat belirtisini gıdıklamaya çalışırlarken tenimde, anason kokulu Mars'ım işte....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Popüler Yayınlar
-
gel de uslandır düşlerimi evcilleştir yokluğunu, aşkım seninle sabahlar nasıl olurmuş gel de göster güneşe bir sen gel aşkım yıldızlarım...
-
Git❗Yolun açık olsun... Koynumda kokun... Ellerimde teninin izleri... Artık hiçbir şey eskisi gibi değil... Parmaklarım tuşlarına bastığı ...
-
Irmağımdın benim... Küçük, küçücük bir su birikintisiydim senden önce... Islaklığım anca kirpiklerime yetiyordu. Hani öyle ahım şahım a...
-
Halim Şefik Güzelson; ben ona Türk Edebiyatımızın gizli şairi diyorum. Garip akımı kurucularının yakın arkadaşı.. Aşağı yukarı Orhan Ve...
-
kaldım iki dağ arasında… düşler hep geç gelirdi bizim oralara normaldi inek sesleri arasında hayata merhaba demek d...
-
Bir dilekle başlıyor kitap aynen aktarıyorum. “ Hapishane koşullarında elle yazdığım bu kitabın taslağını gözden geçirirken özgürlü...
-
o kadar uzaktın ki bana inanamıyorum şimdi, bir kibrit çöpü mesafede duruşuna o kadar yakındın ki bana inanamıyorum şimdi, bir kibrit çöpü m...
-
çıplaktı her taraf tenim… yüreğim … ay çıkarmıştı incecik saten geceliğini üzerinden yıldızlarsa soyunmuştu bulutlara çırılçıp...
-
“The Book Of Eli” adlı bir film izlemiştim. Adına ister distopik deyin ister fantastik, güzel yer yer aksiyon sahneleriyle süslü bir film...