ODTÜ’de Binlerce Fidan




Sadece şu kadar söyleyebilirim…


Yıl 1963… Aylardan Aralık…
M.Kemal Kurdaş ODTÜ' ağaç dikerken

Şöyle bir davetiyeyle, “Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin ağaç dikme gününe teşrifinizi saygı ile rica eder” binlerce kişi Ankara’nın o soğuğuna aldırış etmeden ağaç dikme törenine katılırlar…

1963’deki yerle bir gece ansızın baskın yapılarak ağaçların katledildiği yer aynı yerdir. 50 yıllık ağaçları gözlerini kırpmadan katledenler sanırım bundan sonraki süreçte betonları emerek oksijen ihtiyaçlarını karşılayacaklar… Sanki Ankara’da başka yer kalmamış gibi bunca yıllık ekosistemi talan ediverdiler.

Tesadüf müdür bilinmez ama 1963 yılındaki merasime Deniz, Yusuf, Hüseyin’de katılmışlardır. Üç fidan binlerce fidan olmuş o gün. O davetiye geçenlerde Hüseyin İnan’ın kişisel eşyaları arasından sanki ağaçların çığlığını duymuşçasına çıkıverdi gün yüzüne…  Her şeye rağmen binlerce fidan yeniden buluştu toprakla…

O yüzden ODTÜ tarihe bir saygı, geleceğe bir mirastır.
Taşıyla toprağıyla… 


Sağ Olsun İlhan Taşcı



 “Babam Sağ Olsun”

Babalar gibi satanların hikâyesidir…

Bu kitapta geçen olaylar tamamen gerçektir. Hayal ürünleriyle (şirketler, gemicikler, yumurtalar, fabrikalar, faturalar, vergiler gibi)karıştırılmaması gerekir.

Kitabın ilk basımı 2008 yılında, beşincisi ise 2011 yılında basılmış… Cumhuriyet Kitapları’ndan yayımlanmıştır. İlhan Taşçı’ya ait inceleme dalında bir kitap…  Aslına bakarsanız sadece kitap değil sıradan insanların nasıl varsıllaştıklarının göstergesi…  Siz kitabın kapağında incele-me dediğine bakmayın yani yazar sağlam incelemiş…
Kitabın fiziki özelliklerine gelecek olursak;

13,5x21 cm boyutlarında, ciltsiz, 184 sayfa (ki aslında sayfa sayısı bende soru işareti, neden öyle olduğuna ise ilerleyen satırlarda değineceğim)…

Klasik, bildiğiniz ilk sayfada yazar biyografisi var…  Bu kitabın içerisinde geçen babaların verdiklerini veremeyeceğinden olsa gerek ki yazar kitabı oğlu Çınar’a atfederek sonsuza dek bitmeyecek, onurlu bir miras bıraktığını bizlere daha kitabın başında tiyo veriyor.

Önsöz yok. Onun yerine muadili başlarken var. Kitap içeriği bakımından yazar daha okuyucu karşılar karşılamaz burada kitabın ruhunun inceliklerini aktarıyor. Yalnız bir uyarı eksik +18… Durunnnn hemen müstehcen şeylerin var olabileceği çıkarsımınlar yapmayın. Çünkü daha reşit olmadan raşit olabilen, bıyıkları terlememiş genç oğlanların, üniversite okurken evlenen, öğrenci olan bayanların yani tabiri caizse eskilerin deyimi ile daha kısa donla dolaşacak çağda olanların (ki burada bizim uzun donla dolaşmamızın bir anlamı kalmıyor) şirket şirket üstüne kurmalarından tutun da daha otuzuna gelmeden armatörlüğe kadar yükselişlerini güzelce anlattığı için bizim işsizler ordusu üniversiteli genç çocuklarımızda kısa süreli düş bozukluğuna, sitemlere, biz de yaşıyor muymuşuz, bizimki de hayat mı vb. gibi serzenişlere yol açabilir. Bu tepkilerden dolayı ebeveynler zor duruma düşebilirler o yüzden bu ihtimal düşünülerek  +18 ibaresi konulabilirdi (Tabi bu işin şakası)…

İçindekiler’i var. Ki buradan biraz dikkatli okuyucuysanız aşağıda yer alan ve bence yazarın hiç de tesadüfü olarak yapmadığı şu isim dizilimlerine(yukarıdan aşağıya silsile yolu mu desem başka bir yol mu desem bilemedim) ulaşıyorsunuz.
“Abdullah Gül…
Recep Tayyip Erdoğan…
Kemal Unakıtan…
Binali Yıldırım…
Osman Pepe…
Murat Başesgioğlu…
Faruk Nafız Özak”  Ve tüm bu isimlerin aileleri, kısa öyküleri ve çocuklarının kısa zamanda uzunca yükselişleri yer alıyor.

Öyle ki ufacık sermayelerle kurulan şirketler çok zaman geçmeden ha bire sermeye artırımlarıyla şirketçik oluveriyor.  Ortalarda doğru dürüst canlı canlı kımıl kımıl para yok, hangi banka ne tür faizle kaç milyon dolarcık kredi verip gemicikler alınıyor belli değil… Biz sadece su üstünde gidenleri biliyoruz bir de sualtının rengârenk dünyası var işte yazar bize o kapıyı aralıyor…

Yazarın anlatımı, üslubuna gelecek olursak diyecek yok. Rahat, kendinden emin ee zaten her anlattığının resmi kayıtlarını sunuyor. Bu da okuyucuda yazara güven duygusunu daha da arttırıyor. Ancak yukarıdaki isimlerin izledikleri yollardan mı, bilemedim kulağı direk tutmak varken önce el bi bele gidiyor oradan sırt bölgesini geçip kulağa varacakken hemen yön değiştirip biraz kafayı kaşıyarak oyalanılıyor sonra o direk tutulabilecek kulak tutuluyor.  Sanırım kitabın kahramanları arka sokakları tercih etmiş hep ondan biraz dolaşmaya çıkılmış. Bu arada siz dönen bir işi çözmeye başlarken bir bakıyorsunuz başını unutmuşsunuz…

Yazar sanırım bir tek kurguda zorluk çekmemiştir.  Çünkü olaylar hazır kurulu sadece ipin ucunu doğru yerden yakaladın mı alıp başını gidiyorsun… Bir bakıyorsun temizlik görevlisinin hesabına binlerce dolar yatırmalar, birileriyle gidip onu çekmesi falan derken kendinizi bir ara Uzan’ların yolsuzlukla mücadele serüveninde sanıyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz vergi affı çıkmış, ya kanun değişmiş ve genelge filizlenmiş yani çok ufacık bir şeyler oluvermiş.  Sonra benim gibi unutkan bir adamın aklına listenin iki numaralı adamının Uzan’lar hakkında yıllar yıllar evvel yaptığı o çarpıcı açıklama geliveriyor. “Bir bakıyorsunuz çaycı, genel müdür…”

Bana göre yazarın başarılı olduğu diğer bir konu ise, (hııh şimdi geldik sayfa mevzuuna) bu kadar yıllara yayılan olayları bu kadarcık sayfaya sığdırmasına… Ya bazı olayları özet geçti, ya sıradan okuyucular için işin fazla teknik detaylarına girmedi, ya da gerçekten kahramanların başlarından geçen olaylar bu kadar… Hâlbuki bana kalsa sıradan bir okuyucu ve gündem takipçisi biri olarak bu 11 yıllık iktidarın ailecek yükseliş hikâyelerinden külliyat çıkar…

Kitabın sonsözü var ama hiç söylenmeyecek sanırım. Çünkü yazar sonsöze görev sürüyor demiş ve bu takibin okuyucuya müjdesini veriyor.

“Babam Sağ Olsun”
Milletten çatır çatır vergi toplayanların,  nasıl katma değersiz yaşadıklarının öyküsü…

“Babam Sağ Olsun”
Vergi vermeyenlerin, zekât verip vermediklerini düşündüren, sorgulatan bir kitap…

Sağ olsun İlhan Taşcı…

Şükran Moral’le Tweet’ten Röportaj

- SİYAH SOYUT TABLODA BİR YILDIZ -

İlk onunla başlasın istedim bu yolculuk…
Dünyada örneği var mı bilmem ama benim için de onun içinde bir ilk…
Epeydir bu proje kafamı meşgul edip duruyordu, yap gitsin ne kaybedersin dedim kendi kendime ve başladım.
Adını “Tweet’ten Röportaj” koydum…
Her şey sanaldı ama bir o kadar tweet’ten…

Tüm cesaretimi toplayıp 140 karaktere sığdırdım… Siz düşünün yani ne kadar cesur olduğumu.

Nasıl olacaktı peki; DM’den(Direct Message) sorular yazılacak ve karşılığında cevaplar da… Bir taraftan takipçilerin merak seviyeleri yükselecek, diğer taraftan üçüncü kişilerin müdahalelerinden korunacaktık. (Ama bu kural Şükran Moral için öyle olmadı. O yine kendine has yaklaşımıyla herkes dedi ve öyle oldu.)

Neydi farkı bir nevi sağlama olacak aslında diğer bilindik klasik röportajlara inat… Ben böyle söyledim de o röportajda böyle yazdılar,  ben aslında böyle demek istemiştim de o böyle yazmış gibi söylemlerin önüne geçilecek…

Ne yazılırsa o yazılacak, sözler uçmayacak, kanatta takmayacak… Birinci ağızdan çıktığı gibi bloglarımda (zamane kâğıdı, gazetesi, dergisinde) yerini alacak.  Bu kısa “Tweet’ten Röportaj”ın tanıtımından sonra gelelim röportajın girizgâhına…
 ***
Tüm bu düşüncelerden sonra startı Şükran Moral’le verdim… Sağ olsun teklif götürdüğümde kırmadı. Sanatçı egosunu bir kenara itip tüm duyarlılığı, sıcacık yüreğiyle bir dakika bile tereddüt etmeden tamam varım dedi… “Sanırım tweetten ilk röportajı yapan kişi sensin, dâhice bir buluş” diyerek de beni yüreklendirdi. Aslında o da ilk tweetten röportaj veren sanatçı olarak tarihe geçiyordu.
 
Ve gelelim ilk twetten röportajımıza…
?    O 2010 yılındaki ses getiren 'Amemus' performansından sonra Türkiye’deki hayatınızda ne gibi şeyler değişti, neler yaptınız? 
 @sukranmoral: Fırtınaya tutuldum ama projelerime devam ettim. Bilmediğim tuhaf insanüstü bir güç'le.
@cakmaktasi1: Ne gibi bir fırtına biraz açar mısınız?
@sukranmoral: Ölüm tehditleri, linç, tükürmeler, yalnızlık, terkedilmeler…
@cakmaktasi1:  Hazırlıklı mıydınız peki... Yani böylesine sert tepkileri bekliyor muydunuz?
@sukranmoral: Beklemiyordum. Beklentilere göre sanat yapılmaz ki..:) Bu tür linçe nasıl hazırlanılır? Güçlü bir kişiliğin olmalı, sadece bu.
?    Aslında kadının birçok yönünü bilip sustuğumuz zamanları bizlere gösteriyorsunuz bu da bizde gerçekler acı bir o kadar da dayanılmaz düşüncesi veriyor. Siz bu acıları tüm çıplaklığıyla bizlere gösterirken hangi duygular içerisinde oluyorsunuz?
@sukranmoral: Kadınlar derken her gün 5 kadın öldürülüyor bu ülkede. Acıyı bileyip kendime güç katmasını küçük yaşlarda öğrenmiştim..:)
@cakmaktasi1: Aşk acısı, ayrılık acısı vb. gibi acının hangisi sizi daha güçlü kılar. Bütün acılardan beslenir misiniz?
@sukranmoral: Acılar güçlü kılmaz. Biz güçlüysek acıları güce çeviririz. Hepsi bu.!
@cakmaktasi1:  Peki, sorumu düzeltiyorum o zaman. Hangi acıları daha çok güce çevirir Şükran Moral...
@sukranmoral:  Bir dava uğruna yürürken karşıma çıkan engelleri, yalnızlığı ve en çok da haksızlığı.
?    Gerçi az önce de bahsettiniz ama sizce 2013 yılı Türkiye’sinde kadının toplumumuz önündeki imajını nasıl görüyorsunuz?
@sukranmoral: Kapkara görüyorum. Siyah soyut bir tablo gibi :( mazoşist yanımız öne çıkacak.
@cakmaktasi1: Ama her kadın hoşlanmayabilir? Ya da güce çeviremeyebilir?
@sukranmoral: Direnenler de olacak. Özgürlük istenmez, alınır. Şu isteme, bölümünü geçersek eğer…
?    Normal bir gününüz nasıl geçer. Yani sahne, sergi, performans olmadan neler yaparsınız. Sosyal medyaya ne kadar zaman ayırırsınız?
@sukranmoral: Zengin bir kahvaltıyla başlar, uzun telefon görüşmeleri, internetten haberler, görüşmeler, bazen de spor, seyahatler. Twitteri gezi ile kullanmaya başladım. Facebook'u da 2010’dan itibaren, zaten 13 senedir evimde TV yok.
@cakmaktasi1: TV olmamasının özel bir nedeni var mıdır?
@sukranmoral: Radikal bir karar değildi ama sonuçta öyle oldu. TV genelde iktidarın elinde ve istediğini gösteriyor. Pasif olmayı sevmem. Şu ana kadar hiçbir TV dizisi izlemedim.
@cakmaktasi1: Yerli yabancı hiç mi?
@sukranmoral: Yabancı bir dizinin birkaç bölümünü. Komedi ve kadınlarla ilgili...
Gezi Parkı Performansından
@cakmaktasi1:  Gezi olaylarını nasıl yorumluyorsunuz?
@sukranmoral: BÜYÜK BİR DİRENİŞİN, HAKSIZLIĞA YETER DEMENİN MÜTHİŞ BİR DESTANI. HALK BUNU YAZDI, BU DAHA BAŞLANGIÇ
?    Sanatınızda kadın ve cinsellik hep iç içe bu iki konuya ağırlık vermenizin nedeni siyah soyut tabloya bir ışık katabilmek midir?
@sukranmoral:  Google sanat, kadın ve cinsellik yazınca ne çıktı dersin? İlk sırada, oral sex hakkında merak edilenler..:) Sanattan anladıkları da bu..:)
@cakmaktasi1:  J)) Siz kendiniz mi çıkarım sanıyordunuz:)))
@sukranmoral:  Bu sonucu tahmin ediyordum ama emin olmak istedim. Sanattan ne kadar uzak olduğumuzun göstergesi. Sanat tarihi de aslında bu 3 kadın, sanat ve cinsellik üstüne kurulmuştur. Ve bir de din! demeyi unuttum.
@cakmaktasi1:  Yani aslında tarihe bir nevi yolculuk sizinki...
@sukranmoral:  Sanat tarihinin kazanımları üzerinden gittiğimi hep söyledim zaten. Kadın bakılan arzu nesnesi. Veya anne. Onun dışına çıkılacağını sanmıyorum.
@cakmaktasi1:  O ilk çağlardaki cesur tavırları şimdiki korkak insanlara gösteriyorsunuz ve siz kadınların her halini izleyicilerle paylaşıyorsunuz bu kadar çıplaklık karşısında Şükran Moral nasıl giyinir? Modayla arası nasıldır?
@sukranmoral:   Bütün yaz siyah etek ve aynı tişörtü giydim. 6 ay. Sadece eldivenler değişti. Bazen kırmızı, bazen siyah. Modayı severim
?    Şu an Şükran Moral & Valie Export “Despair & Metanoia” adındaki serginizle Beyoğlu’ndasınız.  Sergiye ilgi ve geri dönüşler nasıl?
@sukranmoral:   Despair ve Metanoia sergisine ilgi gerçekten çok sıcak oldu.
@cakmaktasi1:  Son olarak bu sergiden sonra sanatseverleri yeni projeler bekliyor mu?
@sukranmoral:   En son Chicago'da "BİR SANATÇININ LİNCİ" isimli bir performans yaptım. Yeni sürprizlerim olacak, hazırlanıyorum. :)
@cakmaktasi1: Türkiye’de mi?
@sukranmoral:   YURTDIŞINDA :)

İki saati aştı röportaj… Nasıl akıp gitti zaman anlayamadım… Şükran Moral deyimiyle uçurduk zamanı adeta…
Kendisine öncelikle, bu ilk defa yapılan tweet röportajını kabul ettiği için ardından birbirinden sıcak, samimi bazen kılıç kadar keskin cevaplar verdiği için çok teşekkür ederim. 

Twitter Takip:
Şükran Moral’le İlgili :
“Şükran Moral Penceresinden Bakabilmek”
http://www.yazarport.com/Yazi/Oku/13946/suKRAN-MORAL-PENCERESINDEN-BAKABILMEK#.Uk2ifBA3wzg

Popüler Yayınlar

Yasal Uyarı

Yayınlanan yazılar ve şiirler özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan yazı ve şiirler aktif link verilerek kullanılabilir.