Çıkarır mısın?




bunca zaman
tuttum kendimi
eğik durmamak için
ayrılığın
karşısında

şimdi
sevdalım
eğilirsem
tutar mısın?

yıkılırsam…
beni kendi yıkıntılarımdan
sağ
çıkarır mısın?

SAHİ HÂLÂ MI YOK ADI - Küçük Gelin Gerçeği -

Demek durum bundan ibaret…
“Yanlış anlaşıldık”
Tabi ki bu cümlede gizli salak bizler oluyoruz… Yani biz yanlış anlayacağız ki onları haklı çıkaralım.
Kimi mi? Tabi ki o yapısıyla oynanan, hani referandum da “yetmez ama evet”leri savurduğunuz, koskoca HSYK’yı şimdi durduk yere yalancı mı çıkaralım…
Olmaz tabi ki ayıp valla bize…
“Küçük gelin dramı” gibi bir şey varsa bu ülke de(ki var) bu o, on beşin de on altısındaki evlendirmelerin aile rızasının temelinde yatar.
Siz silahlanma yaşını on sekize çekin…
İçki içmenin sınırını 24’e yükseltin…
Ama kızlarımızı, çocuk yaşta kadınlığa itenlere formüller arayıp durun…
Hem de niye?
Yargı üzerindeki dosya sayısını azaltmak, ya da bu davalarda süreci kısaltmak için…
Eee… Şaşmamak lazım… Neler neler oldu bu ülke de bu ney ki “fil üstünde beleşten seyahat eden serçe kuşu… “
Ama durun! Yine yanlış anladım sanırım (Eee bu cümlede salağı gizlemeye gerek yok:)…
Şimdi size kocaman bir “EDEP YAHUUUU” ( sanırım bu size bir yerlerden tanıdık geldi)diyorum.  Her şey yükselirken ülkemizde niye kızlarımızın evlendirilme yaşları yasal dayanaklar altına alınmıyor. Şuan hali hazırda olan on altı yaşı çıkarın asgari on sekize…  Ve çizin kırmızıçizgilerinizi… Görelim hangi anne-baba rızasıyla on beşinde, on altısında kız çocuğunu evlendiriliyormuş. Hangi babayiğit çocukları çocuk yaşta, çocuk sahibi yapıyormuş. Ama siz Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu kasıtla dediniz o “çocuk gelin dramını”… Yani evlendiriliyor, çocuk sahibi oluyor sonra savcı bunları fark ediyor çocuk damadı ağır ceza da yargılıyor. Tabi bu süreçte çocuk anne ve çocuk bakıma muhtaç kalıyor ve çocuk baba da kim bilir ne hal alıyor… Yani bu gerçeği kısaltmanın yolu çocuk damada az ceza verme formülleri mi olmalı… Yoksa çocuk gelin ve damadın ailelerini yargılayıp caydırıcı cezalar getirip o çocukları devlet güvencesine almak mı olmalı… Yoksa o yaşta evlendirilenlerin hiç birinin bozulamaz ruh sağlığı deyip rapora gerek olmadığını vurgulamak mı olmalı… Ama yok olur mu olmaz hiç… Siz bürokrasiyi kısaltmayın… Koridorun bir ucundaki odadan diğer ucundaki odaya evrak aylarca gidemesin… Sonra bunların davalarında onu istemeyelim şunu istemeyeli me getirin mevzuyu… Sonra da adına yanlış anlaşıldık deyin…
Doğru siz yanlış anlatmadınız hiç… Biz sadece yirmi dört ayar altın saflığındaydık da ondan anlayamadık okuyamadık ülke gerçeklerini…   
Doğru ya o yaşta evlendirilince bozulmaz kimsenin ruh sağlığı… Çünkü onlar üzerinde karar öyle verilmiş ve kader konulmuş adlarına…
Her şey doğru… Kusura bakmayın…   Açıkça kabul ediyorum bu salaklığı…  
Ama yine de her gün bir kadınımız öldürülüyor kocası tarafından…  Her gün yüzlercesi şiddet mağduru ve binlercesi tek başlarına hayat mücadelesi vermekte…
Sahi yıllar önce Duygu Asena’nın yazdığı gibi hala yok mu Kadının Adı…
Yoksa arada sadece demokrasi oyunları oynanırken mi yazılıp siliniyor adları…



NOT: 1)Aralık 2008 Radikal haberine göre; Eskişehir 1. Aile Mahkemesi 15 yaşında bir kızın evlenebilmesi kararını vermiştir.  Yalnız sonradan karar Yargıtay tarafından bozulmuştur.
2) Çocuk yaşta erkeklerin de evlendirilmesine karşıyım.

Kaplumbağa İle Tavşan




bi çocuk
giderken içimden
kaplumbağa adımlarıyla,
arayı
ne kadar da
açmış
tavşan
aynaya baktığımda

İçimden


içimde; eski zamanların sarhoşluğu…
gözlerimde, hasretin yakıcı kokusu
yol alıyorken yüreğimdeki sokaklarda,
sana çıkıyor desem de her yol…
inanma!
karışıyor aklım kavşaklara yaklaştıkça.

içimde; eski zamanların aşkları…
yanağımda dudak ıslaklığın,
durup durup seviyorum
yüreğimde oynaşan serçeleri gördükçe,
bir an göğsümde uyuduğunu unutuveriyorum.

içimde; eski zamanlardan kalma sevişme kokuları…
aşklar… sarhoşluklar…
sürüne sürüne bu güne kadar gelse de
inan! hiç tat alamıyorum,
saçlarından süzülen baharları koklayıp
dudaklarına titrek bir mum alevi gibi yaklaştıkça,
içimdeki tüm sokakları resminle süslüyorum.
seni, kelimelerin anlatmaya çalıştığından
çok, daha çok seviyorum…

Hep Çizmek İstediğim Kentti,Barış



haritalardan çıkardığım bir kentti, yalnızlık
oysa ne çok nüfusu vardı
hayat duvarına yüzünü kapatıp
sayı sayan çocukların oyunları içinde bile
hep ebe kalırdı

haritalardan sildiğim bir kentti, kırgınlık
uğramasın diye hiç kimseler
adını bile anmasın diye
orayı gösteren bütün tabelaları kırıp
yollarını yıkıp
yeni baştan düzenledim,
her yüz metrede bir,
sevgiye… sevgiye… diye yazıp

haritalardan hiç çıkarmadığım
hatta yenilerini eklediğim bir çok kentti, hüzün
çünkü onlar sonbahar yaprakları gibi
sararıp düşerken,
ben, akıp gittim yüreklerden
yalnızlığa, kırgınlığa dair ne varsa
hepsini katıp gözyaşlarımın önüne
akıp gittim…
yüzünün hüzün kokan kumsalına
sığınarak bir deniz kabuğu gibi
mavisine hasret kalmış sevgilere

haritalara hep çizdiğim bir kentti, ayrılık
çünkü hep yeniden başlardım hayata
annemin sarı sıcak kucağında
salıp gökyüzünün ipini
bağlardım kuyruğuna yitik sevgileri
ve günlerce seyrine dalıp
beklerdim,
haritalardaki tüm kentlere
barışın,
bir bebek gibi gülümseyişini... 
 
 
 

Aşk Kaldı Aramızda


durdum!
durdu…

dur levhasına sarılmış
bir çocuk gibiydi
aşk,
kesişince yollarımız
aynı anda,
aynı yöne,
yol verdik birbirimize…


Kararsız Bulutların Sevişmesi


koşuyorum…
yağmurun altında

yüreğim,
sudan çıkmış balık
üstüm, kupkuru

yağmur;
aynı sen
tıpkı ben gibi

kararsız bulutların
sevişmesi…

Popüler Yayınlar

Yasal Uyarı

Yayınlanan yazılar ve şiirler özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan yazı ve şiirler aktif link verilerek kullanılabilir.