BEN SENİ SEVDİM -Eros Ölçeği-


Ben seni sevdim…
Sensizliği değil…

İçimden geçen iki tanecik cümle ve ardından yalnızlığın yanaklarımda yaptığı o muhteşem gösteri. Az çok bilir herkes (yani aşktan, acılardan, ayrılıklardan, yalnızlıktan yalınayak yürüyüp geçenleri kastediyorum) bilir o ay ışığının gözyaşlarına yansıyıp da ışığın en göz alıcı gösterisini…
Bilir, ayrılık anında dudakların baraj kapakları gibi sıkı sıkıya kapatılmış halini. Öpmeye mecali kalmaz insanın ya da hep son öpücükmüş gibi açıverir o kapakları… Durmadan öper, öper, öperrr… Ve ayrılığın dudak ıslaklığına bıraktığı rüzgâr ürperterek iç içe geçen parmakları birbirinden söker.
Kaç tane varsa bu gibi ya da bunlara benzer ayrılığın halleri, inanın yaşamıştır aramızda gezinen on kişiden dokuzu…  Ancak o dokuz kişide ayrılığın bıraktığı acı, işte o acı aşkın eros ölçeği niteliğindedir…  Birimi şiddet değil, sevidir.

Ben seni sevdim…
Ardında bıraktığın ayak izlerini değil…

Aslında her yeni aşk, kabuk bağlamış bir yaradır. Ve ayrılık o yaranın yeniden kanatılmasıdır.
Kandırdığımız çok olmuştur çoğu zaman kendimizi, aramızda gezinen on kişiden dokuzu çivi çiviyi söker diye ya da aşk acısının tek çaresi yeni bir aşktır diyerek atar kendini, denize düşmüş gibi yılanın kucağına. Ya da o kalan bir kişinin yaptığı gibi durdurmaya çalıştığımız, olmaya çalıştığımız tek şey baraj kapağı gibi görünmektir. Yani hazır değilim böyle bir ilişkiye, ben hiç böyle düşünmemiştim vesaire gibi konuştukça kabuğuna çekilen, kaplumbağa edasıyla kurulmuş cümlelerin çatısı altında güvene yolculuktur, bir nevi…  Aslında işin en tuhaf yanı da bir ayrılıkta yılanın, diğer bir ayrılıkta kaplumbağanın koynunda oluşumuzdur.

Ben seni sevdim…
Gerçekten sevdim…

Çoğumuz muhakkak Leyla ya da Mecnun olmuştur yahut Nâzım ya da Piraye bir aşk yolculuğunun içinde… Bize açtıkları o ilahi, o kutsal aşk yolunda ilerlemiş aşkı kendimize göre ölçüp biçip giyinmişizdir. Eminim. Aramızda gezinen on kişinin onu da aşkın bitmesi için değil sürmesi için o yola çıkmıştır. O yol ki kimine asfalt, kimine patika olmuştur. Kimi asfalttan sonra gelen çakıllı yolda dayanamamış, kimiyse patikadan sonra gelecek dümdüz yolu beklemeye sabredememiştir ama biz her âşık oluşumuzda ne Leyla olmaktan ne de Nâzım olmaktan vazgeçmemişizdir. Çünkü aşkın adı aynı, yaşantısı farklı… Tadı aynı, bıraktığı his farklı… Teni aynı ten, yaşattığı dokunuşlar farklı… Aşk, o muhteşem ışıltısıyla hep aklımızı başımızdan alıp uzaklara götürme yetisine sahip bir yıldız gibi dururken gökyüzünde, hepimiz gönüllü kölesiyizdir ya Mecnun olmanın ya da Piraye’nin…
 
Ben seni sevdim…
Yokluğunu…
Ayrılığı…
Özlemi…
Sensizliği…
Yalnızlığını, değil…

Herkes gibi gücüm ve yüreğim yettiğince… Aklım erdiğince, dilim döndüğünce. Aramızda gezinen on kişiden on birincinin anlattığı sade ve yalın bir dille sevdim…
Ve sen giderken…
Uzun topuklu sesleri; kısacık, ıpıslak yürek çarpıntılarıyla doldurdum…



Popüler Yayınlar

Yasal Uyarı

Yayınlanan yazılar ve şiirler özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan yazı ve şiirler aktif link verilerek kullanılabilir.