Ben
susuyordum… İşe yetişme telaşı belleğimde, bir de kitap okuyabilme derdi nasıl
da sarmalıyordu sabahın o kör saatinde anlatamam… Eee zaten akşamdan da
kalmayım… Habire ovuşturup duruyorum gözlerimi, ayılamamışım… Bir de geçmişin
geçirmişliği, geleceğin geçireceği acılar çok pahalı kol saati gibi dimağımda
ilerliyorken otobüs durağı sanki bana doğru yaklaşıyordu…
Sonra
birden sokak arasından kısacık eteğiyle beliriverdi ustanın kaleminden dökülen
şiir, salına salına… Esmer teni altında bakışları kıpkırmızı… Şimdi ben,
“o kızı nerede nasıl
görsem
aklımı başımdan alır ağzı
saçları şıra köpüğü desem
kaşları bıçak izi kırmızı
yakut pulları mı? bu ne görkem
kanlı gözbebeklerindeki yazı
beni nasıl büyüledi bilmem
kirpikleri örümcek kırmızı”
aklımı başımdan alır ağzı
saçları şıra köpüğü desem
kaşları bıçak izi kırmızı
yakut pulları mı? bu ne görkem
kanlı gözbebeklerindeki yazı
beni nasıl büyüledi bilmem
kirpikleri örümcek kırmızı”
Evet,
evet nasıl da örmüş o hain ağlarını öyle ki anlatamam… Bir sinek hatta en
sivrisinden takılmış gibiydim onun ağlarına... Kurtulmaya çalıştıkça o incecik
ayaklarımla daha da sarıp sarmalanan… Direniyordum ama o sardıkça inatla
yenmeye çalışıyordu, kırmaya çabalıyordu direncimi... Hücrelerimdeki komünist
düşünce sosyalist saçlarından akıyorken, aklımda;
“kızıl demirden bir
ünlem
salınması yangın yalnızı
korkmasam öpmeye eğilsem
dişleri elektrik kırmızı
çarpılmışım başım sersem
sevdim jilet yiyen kızı
göğsündeki kumrulara değsem
gagaları zehirli kırmızı”
korkmasam öpmeye eğilsem
dişleri elektrik kırmızı
çarpılmışım başım sersem
sevdim jilet yiyen kızı
göğsündeki kumrulara değsem
gagaları zehirli kırmızı”
Adımları
kırmızı, bakışları, ruju hatta ojeleri dahi kıpkırmızı… Evet, çok güzel
konuştuğum söylenemez… Bilmem öyle şatafatlı cümleler kurmayı. Eee zaten
istesem de beceremem… Üstelik becersem ne olacak ki benim söyleyeceklerimden
daha güzelini hatta en güzelini söylemiş Attilâ İlhan… Hem böyle bir söylemek
de daha görülmemiştir…
Sonra
tenimde hala ayılabilme çalışmaları sürerken o dize dize mini eteğiyle daha da
yaklaşıyordu. Elimi uzatsam kesin sosyalist saçlarının militanı olacağım… Yahut
onun ayağı takılsa dizelerindeki herhangi bir virgüle komünist hücrelerime
karanfil, hasretiyle prangalar takacak. Sabahın, gecenin hatta elinin körü
toplaşmışlar başıma gitmek ve bitmek bilmiyor bu melodi… Beynimde sürekli
tekrar, tekrar, tekrarlanıyor…
Baştan
aşağı kırmızı ve jilet ağzında yürüyorken şiir, aklım birden Külkedisi’ndeki o
şatafatlı balo salonuna gidiverdi. Dekoltesi nasıl da zarif kıvrımlarla
sırtından koksigodiniye kadar uzanıyordu.
Yırtmacı desen baştan çıkarıcı… Tepeden tırnağa “kırmızı” kavalyesini
bekliyormuşçasınaydı, balo salonunda…
Şiir
diyorum!
Zarif
zarif ilerliyorken dimağımda içimden bağıra bağıra okuyordum… Diğer taraftan
dudaklarımın bian kıpırdadığını fark ettim ama bu fark ediş geç kalınmış bir
fark edişti… Durakta onca insan “kırmızııı kırmızııı” dediğimi duymuş olacaklar
ki kendilerini reklam filminde sanıp üstten bir yazı yaklaşıyormuşçasına
kafalarını eğiverdiler… Ağzımdan taşıvermişti, kırmızııı… Nerden bilsinler ki içimdeki jilet yiyen kızın
varlığını… Neyse ortalığı sardı mı toplu gülme sesleri, “şiir” dedim sonra…
Şiir;
“gece gündüz tek
düşüncem
kasıklarımdaki ince sızı
artık kimseyle sevişemem
anladım sevişmek kırmızı
jilet yiyen kız merih'li gecem
birlikte bulacağız belâmızı
sonumuz kuşkusuz cehennem
kırmızı kırmızı kırmızı”
kasıklarımdaki ince sızı
artık kimseyle sevişemem
anladım sevişmek kırmızı
jilet yiyen kız merih'li gecem
birlikte bulacağız belâmızı
sonumuz kuşkusuz cehennem
kırmızı kırmızı kırmızı”
İçime, dışıma her yanıma yayılmış kırmızı
dizeler… Tabi düşündüğüm çok oldu ama jilet yediğini hayal ettiğim bir kız hiç
olmadı. Yani olmamıştı. Bu şiirle yıllar yıllar evvel tanışıncaya dek…
Şimdilerdeyse Marslı, Venüslü gecelerde gezerken, düşlerimizin neyi bulacağını
bilmeden bulduğumuz belaları sahiplerine teslim etmeye meyilliydi…
Şiir,
gittikçe ıslanıyor-du… Yağmurun altında akşamdan kalma bakışlarımla jilet yiyen
kız nasıl da sevişiyordu… Mısralar hangi anlamı giyindiyse bir bir soyunuyor, ben
bozdukça o durmadan sola doğru atarak noktalama işaretleriyle topluyordu sosyalist
saçlarını…
Artık
anlatamam bundan sonrasını “kırmızı nokta”…
Sürnot: Attilâ İlhan şiiri – Jilet Yiyen Kız – ve beste Ahmet Kaya