Ne diyordu usta;
“Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir”₁
Her şey bu şiirin keşfedilmesiyle başlamıştı… Ben ilk defa
belki de siz ilk defa, hayatınızda böyle bir sevmek, böyle bir kadın gördünüz…
Çoğu zaman tıpkı biz gibi ne düşünsek, azıcık üşüsek hemen bitiverirlerdi
yanımızda… Rüya desem değil, gerçek desem hiç değil… Sürreal bir tablo
içerisinde duruyorduk öylece akmaya başlayınca Nazım ustanın kaleminden
çağlayanlar, biz daha bir başka akıyorduk…
“Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!
Ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.
Güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde.
Ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler;
gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin.”₂
Ama nasıl bir akmaktır o öyle… Nasıl bir kadındır… Nasıl bir
nefestir… İnsan çektikçe içine baharlar doluyor genzine ve verdikçe nefesini
rengârenk çiçekler açıyor… Yok diyor gerçekten insan böyle bir sevmek yok…
Böyle bir kadın yok… Gerçekten yok… Belki de bir zamanlar vardı dediği gibi,
unutamadığı gibi Orhan Veli’nin;
“Nedendir,
biliyor musun;
Her gece rüyama girişin,
Her gece şeytana uyuşum,
Bembeyaz çarşafların üstünde;
Nedendir, biliyor musun?
Seni hala seviyorum, eski karim.
Ama ne kadınsın, biliyor musun?”₃
Her gece rüyama girişin,
Her gece şeytana uyuşum,
Bembeyaz çarşafların üstünde;
Nedendir, biliyor musun?
Seni hala seviyorum, eski karim.
Ama ne kadınsın, biliyor musun?”₃
Yaşam akıp gidiyorken farkında olmadan
çoğumuz kayboluyorduk içinde… Belki de çoğumuz
subliminal mesaj gibiydik akan o tablonun içerisinde… Çoğumuz var… Çoğumuz
yok… Varla yok arası bir şey var
biliyorum… Duruyorsa o yolun başında bir kadın hala bu hayatta yaşanacak çok
şeyler var…
Ama ne sevmek...
Ne kadın…
Ama ne yaşamak...
Dediği gibi Necip
Fazıl’ın;
“Bir
kadının içinden ağlayışı, gülüşü,
Gözlerinden
ziyade bacaklarına yakın,
Bir
lisandır onların duruşu, bükülüşü,
Kadınlar!
Onlar varken konuşmayınız sakın.”₄
Di’li, nutku tutulur tabiri caizse insanın…
Nerden geldiğini ne olduğunu unutuverir o an… O an çıkar yörüngeden yürek… Ya
güneş olur ya da ay döndükçe döner etrafında… Kaç geceler kaç aylar… Mevsimler,
gece gündüz gibi gelir insana ve bir bakmışız Aziz Nesin’in bağışla dediği
noktadayız;
“Ya
zamanından çok erken gelirim
Dünyaya
geldiğim gibi
Ya
zamanından çok geç
Seni
bu yaşta sevdiğim gibi
…
Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın
Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın
Ölüme
erken seviye geç
Yine
gecikmişim bağışla sevgilim
Seviye
on kala ölüme beş”₅
Ve zaman her şeye rağmen bize oynasa da
oyununu bir kadın sıkı sıkıya tutunur içimizde, yenilmeden ne zamana ne de
yaşama… Duru/r tüm güzelliğiyle her yaşımızda, düşümüzde, geleceğimizde… Ve var
olduğu sürece de şiir yanı başımızdadırlar…
Ahhh kadınlar…
Bazen hiçç yoklar…
Kaynak,
Alıntı:
1)
Attila İlhan
– Ne Kadınlar Sevdim Zaten Yoktular şiirinden…
2)
Nazım Hikmet
- Hoş Geldin Kadınım şiirinden…
3)
Orhan Veli – Eski Karım şiirinden…
4)
Necip
Fazıl Kısakürek – Kadın Bacakları şiirinden…
5) Aziz Nesin – Bağışla şiirinden…