“Ağla Yüreğim…”
594 sayfa…
Anadolu devrimcisinin not
defterinden alt başlığıyla…
Tarih, anı, biyografi dallarında
kitapseverler için baştan söylemek gerek, soluksuz bir çırpıda okunan bir
kitap… Kalınlığına kanmayın, bu kitap bitmez deyip karamsar da olmayın… Bitince
tüh bitti deyip hüzünlenebileceğiniz bir kitap ama devam serisi “Dayan
Yüreğim’in “ olduğunu duyunca tekrar sevinebileceğiz bir kalem İsmail Hakkı
Oğuz…
Kitabın fiziki özelliklerine
gelecek olursak çok kısa değineceğim Gita yayınevinden, 14*20 ebatlarında,
ciltsiz bir kitap… Yazarın kısa bir özgeçmişiyle başlayan ardından içindekiler
bölümü yer alıyor ve “kitap hakkında birkaç söz” başlığıyla tanıtım yazısı ve
onu izleyen prolog…
Yazarın çocukluğundan itibaren
anıları hala hafızasında yaşarken kaleme aldığı anı, inceleme, eleştiri, siyasi
yelpazelere hitap eden bir kitap… Damakta, dimağda farklı bir tat Cumhuriyet’in
doğumundan 1950’lere olan süreci farklı bir gözle yorumluyor. Birebir tanık
olan birinin gözünden yakın çevre ve genel perspektif analizleri içeriyor.
1950’lerin Türkiye’sine kadar uzanan farklı, duygulu, genç bir subay olan
yazarımız o yılları çok güzel sade bir dille anlatıyor. Bana göre genç
kuşaklara o yıllar hakkında neler olduğunu dönemin iktidarı olan Adnan
Menderes’in neler yaptığını çok iyi özümsetiyor. Ve şunu söylemezsem
yapamayacağım. Sakın siyasi olarak yorumlamayınız. Şu anki iktidar sahibinin
“Biz kefenimizi, beyaz gömleğimizi giydik, Menderes gibiyiz “ vb. gibi
söylemleri gelmedi değil aklıma o yıllarla ilgili bölümleri okuyunca… Ve o yıllardan bu yıllara gelince şunu tüm
çıplaklığıyla söyleyebilirim ki demek boşuna denmemiş o sözler ( kefen bölümü
hariç)… Ayrıca çok önemli bir analiz de dikkatimi çekti. Daha önce birkaç sefer
çok partili rejime geçme isteğinin başarısızlığının üstüne 1946’dan sonra çok
partili rejime geçilmesinin Cumhuriyet devrimleri bakımından hem asker hem
sivil gözüyle çok aceleci bir tutum olduğunu, halkın Cumhuriyeti özümseyip devrimlerin
sindirilmesinin beklenmesi gerektiği inancını taşıyan bir analiz. O tarih
aralığı düşünüldüğünde ve yaşanılanlar ( Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası,
Menemen Olayı, İzmir suikastı, Şeyh Said İsyanı, Serbest Cumhuriyet Fırkası
gibi) her defasında eskiye dönüş yolları aranıyordu ve CHP’den ayrılarak Adnan Menderes’in
önderliğinde kurulan parti de o eskiye dönüşü (yani dini kullanarak milletin
duygularını sömürme politikasını ) millete yaşatıyordu.
Kitapta yazar tamamen kendiyle
ilgili anılarını, kariyer hedeflerini, askerlik yaşamını anlatırken o günün
yaşam koşulları çok rahat beliriyor gözünüzün önünde… Yoksulluğu, sınıfsal farklılıkları en
önemlisi de askeriyede çok iyi bir kariyere sahip birinin istifa edip sivil
hayata atılım ve tutunum mücadelesini damarlarınızda hissedeceksiniz… Tabi bu
iki hayat arasına bir de hukuk fakültesi öğrenciliğini sıkıştırıp okumasını
atlamamak gerek. Çünkü kariyerine bu yönde ilerliyor.
Kitapla ilgili olarak birçok
sayfasının tarihsel açıdan önemli olduğu inancını taşıyarak şu ana kadar bir
tek “Suyu Arayan Adam” ı anımsıyorum bu kadar post it yapıştırdığımı bir de bu
kitap…
Çok büyük zevk alarak, heyecan duyarak
ve adeta yaşayarak okuduğum bu kitabın devam serisi niteliğinde olan “Dayan
Yüreğim’i” de bir an evvel okuma heyecanı içerisindeyim.
Kitap; basında çıkan yazılar, belge
örnekleri ve fotoğraflarla son buluyor.
Arka kapağında ise “İsmet Paşa’nın
bir sözünden esinlenerek denilebilir ki, "Toplumda bugüne değin, namuslular
en az namussuzlar kadar yürekli olamadılar..." diye devam eden
konuşmasından bir pasaj yer almaktadır.
Tarih bilinçli, bol kitaplı günler…