Cam kırığı değil içimdeki, can kırığı…
Uzanınca ellerim karıştırırdı gökyüzünü… En çok bulutları gıdıklardım. Güldükçe ağlamaları ondan... Akşamüstlerine doğru güneşi amforaların koynuna yolladım mı ellerime yıldızlar batardı. Aldırmazdım. Sahiden aldır-maz bırakırdım öylece... Düş kaybıymış, acıymış, alyuvarlarım-akyuvarlarım denize dökülürmüş, ha! Dökülsün bana ne! Her dalgada nasıl olsa kendime gelirdim.
Siz bilmezsiniz ne çok geçtim ben aşkın sıratından, Şatt'ül-Arab'ından çividen de çivi Zap sularından da bir ondan geçmedim, vazgeçemedim... Her aşk yeniledikçe ve yenildikçe kendi devrimi yaratırmış ya benimki de o hesap ama cam değil ki bu takımı bozuldu mu yenisini alıp koyasın, can kırığı... Dil kırığı, düş kırığı, cümle kırığı... Dokunup sarmadın ya ten kırığı... O yüzden kanıyor durmadan içim... O yüzden cennetin kapısını çarpmam, cehennemden de daha sıcak bakmam...
Uzanınca ellerim, karışırdı aşka gök/yüzü... Cam kırığı değil içimdeki, can kırığı…