Kaçtım…
Yorulmak
bilmeden, sıcak yaz akşamlarının melankolik notaları arasından… Çok düşündüm adam olur mu benden yahut âşık
oldukça uzaklaşır mı insan adamlıktan diye… Hani olur ya daha bir çocuk, daha
bir aklı havalarda olur muyum, oldum mu? İnsanı en çok da cevabını bilmediği
sorular yorarmış ya hatta istediğin yere istediğin kadar hamaklar kur yine de
bana mısın demez o uyku gelmek bilmez…
Aşk, bütün her şeyiyle tepeden tırnağa soyunmuş uzanırken gün batımına, uykusuz,
sana hasret kaç gün devirdim, sayamadım. Hoş saysam ne çıkardı ki onlar sadece
laf olsun diye yaşanmışlıklardı.
Kaçtım,
gerçekten bir anlık dondurup bütün saatleri hiçbir şey düşünmeden hayalimin
çılgın bir sanatçı ruhuna bürünmüş haliyle… Kaçıyorum derken hep kendimi senin
sahnende buldum…
Bir
dalga sesi duymaya göreyim. Hele de vakitlerden geceyse, yıldızlar karpuz
kabuğuna binmiş sana doğru yüzüyorlarsa daha ne diyeyim. Kaçıyorum bildiğimiz bütün mevsimlerden, bazen
kaçmak bulmayla eş almalı oluyormuş ya yakıp yıkıyorduk bizde yazın bütün
sıcaklığına rağmen kendi mevsimimizi tamamlıyorduk en nihayetinde ve hiçbir
mevsimden alıntı yapmadan... Hafif ılıman, yanak bölgeleri yer yer dudak
ıslaklığına kapılmış sağanak şeklinde...
Gözler, aşkla karışık buğulu… Dudaklar, dudaklarımız en çok da onlar
nasibini alıyordu bu mevsimden…
Kaçtım…
Kaçmanın gerçek anlamlısını yanıma alarak…
Yaşamak
telaşını bir köşeye atıp paranın pulun geçmediği mevsimlere… Ne işe yetişme derdi vardı sabahları ne de
akşam eve geç kalmama telaşları. Her şeyi öylece bırakıp, aklımda sadece o üç
harfle, kaçtım.
Ben
en çok aşkın parmak uçlarına sızıp tenimde gezinmesiyle sarhoş olurdum. Sense
cümlelerin arasında gezinen çiçek kokularını genzine çekerek kendinden
geçerdin. Bir aşk fısıltısı yeterdi, bindirmek için yıldızları karpuz kabuğuna…
Oysa biz haykırıyorduk…
Kaçtım…
Düşünmek
istemediğim onca sorular peşimden koşarken, bilerek ve isteyerek düşündüğüm
cevaplar merhem olmuyordu melankolik sancılara…
“Her
yeni mevsim yeni aşklara mı gebeydi yoksa her aşk kendi mi doğururdu
mevsimini…”
Ne
desem az kalır… Kaçmanın karpuz kokulu mevsimini doldurup ciğerlerime var
gücümle koştum. Yakalanmayayım istedim. Daha yirmi beşinci metrede sobelendim.
Denizin tuzu tenimde, mavisi onun gözlerinde, Arnavut kaldırımlı sokakları
acıta acıta yalınayak kumsala zor attım kendimi… Biliyordum kaçsam yanı başımdaydı,
gitsem varmak istediğim yerde beni beklerdi.
Kaç… Kaç… Kaç-ma dercesine oynadığı çok oldu…
Aşk,
o kadar yaramaz bense bir o kadar uslanmak bilmezdim… Her acıyı şifa niyetine
içiyordum da ayrılığı, karpuz kabuğuna yıldızların yerine koyup denize
bıraktığımıza dayanamıyordum. Hatta belki kötü bir rüyadır diye bütün bu
yaşadıklarımız kaç gün üst üste gece gündüz demeden gittiğim çok oldu o sahile
ama her seferinde aynı manzara… İnanmak istemiyordum, yığınla hayal kırıklığı
biriktiriyordum.
Kaçtım
her şeyden, her hayalden her düşten… Teselliler buldum kendime sonunda aşk
kazanır ne olursa olsun kazanır diye…
Şimdi
ve sonra ne zaman sarsa her yanı karpuz mevsimi, daha bir ürkek olur, çekilir
kabuğuma izlerim başka acıların sahilden tuza doğru akan serüvenlerini…