Alıntıyla
başlasın;
“ Sobayı yakmak için odun keserken
başparmağının ucunu da baltayla koparan annesine,
-
Anne, canın acıyor mu? Dedi…
Anne gülümseyerek ve sağlam
elini göstererek
-
Canım hiç acımadı, dedi.”
12
Eylül’den kalma bir tedbirle sıvayarak pantolonun paçalarını çocuğunda
işkenceye dair belirtiler arıyordu. Sonuçta anne işte çocuk kaç yaşında olursa
olsun, her ihtimale karşı yokluyordu sağını solunu sırtını başını…
Ve bu sefer
o annesinin sorusuna şöyle cevap veriyordu.
-
Anne… Canım hiç acımadı!”
Diyordu,
demesine ama içi yana yana…
Anı-
Röportaj dalında, Cumhuriyet Kitapları’ndan yayımlanan iç acıtan bir kitap…
Doğrusunu
söylemek gerekirse giriş bölümünde daha gözlerinizde yağmurlar konaklamazsa
adımı değiştiririm… Ve kendi kendime dedim ki eğer bu kitap böyle giderse nasıl
okunur… Nasıl biter… Bitti işte sonunda ve biter umarım bunca yıldır çekilen
zulüm de…
Gelelim
kitabın fiziki özelliklerine… 2012 Basımı (Yani anlayacağınız üzere Silivri
imalatı)… 23*13,5 cm boyutlarında 225 sayfa, ciltsiz… İçindekiler bölümü
ayrıntılı… İstediğiniz konuya nokta atışı ulaşabiliyorsunuz… Ön ve arka kapak
tasarımı etkileyici… Arka kapak yazısı bir o kadar yürekli…
Kitabın
içeriğine gelecek olursak… Malum Ergenekon çelişkilerini, ifadelerini,
tutanaklarını, savunmalarını kitapta çok açık bir şekilde bulabilirsiniz… Yazarın
dik duruşu her kelimesinden, her yaptığı savunmadan belli…
İki
ayrı dünyaların insanlarını, hatta öyle alakasız insanları aynı kefeye koyuyorlar
ki, belediye işçisi olan bir babanın oğlu dahi Ergenekon’dan içeride yatıyor yıllarca
ve baba tarihe düşecek şu açıklamayı yapıyor, “Ya benim oğlum çok büyümüş ya bu devlet çok küçülmüş…”
Bazı
basın yayın organlarının davadaki savunmaları nasıl çarpıttıklarını da yazar
bir basın mensubu olarak ortaya koyuyor ve özeleştiri yaparak mesleğinin ne
denli olduğunu gözler önüne seriyor.
Kitap
birçok bölümden oluşuyor her bölümü de dikkat ve ilgi çekici… İşte o ilgi
çekici bölümlerden bazı başlıkları sizlerle paylaşmak istiyorum.
-
BURASI
SİLİVRİ
-
FATMACENGİZ
OYUNU
-
İLKER
BAŞBUĞ NASIL ERGENEKONCU OLDU?
-
TECRİT
OYUNU
-
RUHUN
RENDELENMESİ gibi sizlerin de bu asrın davasını anlamınıza birinci ağızdan
yardımcı olacak daha birçok ilgili belgelerle açık, sade yer yer yağışlı,
hasret ve özlem yüklü bir anlatımla okuyucuyu o yürekli kalemiyle bağlıyor
Tuncay Özkan… Okurken insan yanımız
tamamen gün yüzüne çıkıyor…
Kitap;
Nazım Hikmet’in Tahir İle Zühre’sinde geçen “sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?” cümlesini anımsatan son seçimlerde seçilemeyişinin
kırgınlığını biraz da sitemini anlatan bir cümleyle bitiyor(tabi bunu okuyucu
değil siyasilerin üzerine alınması gerekir çünkü bu kırgınlığın büyük payı
onlara ait).
“ Sen bu haklı bu kadar
seviyorsun diye, ölesiye seviyorsun diye bu halkın da seni seçmesi şart mı?
Senin derdin kara sevdan…
Tek taraflı aşk…
Aşk olsun size dostlar…
Aşk Olsun…
Aşk Olsun…”
Gerçekten
de aşk olsun ne vardı bunca sevecek…