Korkağım bu günlerde hem de çok korkak... Öpücükle sevdiğimi öldürecek
kadar... Kimileri cesurca bulabilir bu halimi ama korkağım hem de çok... Şimdi
böyle deyince zihnim nasıl da oynuyor o “ölüm” denen olgunun yaşantısıyla...
Hani diyor ya o ünlü şair şu baladında;
“Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!”
Yani nasıl öldürür insan farklı boyutlarla sevdiğini... Ölüm, yaşamın
durağan hali midir? Yoksa gerçekten ölüm, bedenin bu evrenden gitmesi midir?
Yani nedir ölüm... Tamam bu balad gerçek bir ölüm hikayesinin etkisiyle
yazılmıştır ama metaforik anlamda “ölüm”
üstelik sevgiliyken “ölüm“ müdür?
Yoksa yaşamın, sevginin ayrılığa yüklenmiş – a – hali midir?
Nedir ölüm? Bukalemundur... Değişir, insandan insana... Tıpkı nasıl öldürür
sorusu gibi... Madem başladık o Reading Zindanı Baladıyla onunla devam
edelim bu ölüm yolcuğuna;
“Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.”
Ahhh zihnim ahhh... Nasıl hiç ummadık anlarda böyle oyunlar oynuyorsun
benimle... Yani herkes bir yerlerde kendilerine ait çocukluğu, anıları,
aşklarını, sevgilerini, umutlarını, düşlerini öldürürken, yaşamak bu kadar ölüm
arasında yaşamak mıdır? Ölüm, yaşamanın göbek adı mıdır? Ruh ikizi gibiler
neden hiç ayrı düşmezler... Yani yaşamak isteyen çok da ölmek isteyen hiç yok
mu sanırsınız!
Öldürürsün sevdiğini (tamamen metaforik anlamda) ayrılır, anılara gömer ne
bileyim yok sayarsın, hiç olmamış gibi devam edersin ya o yaşamın akışına işte
tam orada katil olursun aslında hiç farkında olmadan... Özgürsündür,
kalabalıklar içerisinde gezindikçe de öyle sanırsın kendini ama ya yürek... O
yumruk kadar et parçası damarlarına hangi düşle pompalar o aşk denen kanı... Hangi
yaşam acıtır sorusunun cevabı da böylece oluşmuş olur aslında kendiliğinden... Sanmayın
ki katiller de ağlamaz!
Ahhh *Mahkum C.3.3 * ahhh... Her şeyi iyi güzel anlatıyorsun da şu aşağıda yaprak
gibi sallanan altılığın son dizesinde yanılmışsın biraz bence...
“Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.”
Hoş realite bakımından ölmese de sevdiğini öldüren, o
kadar ölüm arasında nasıl yaşar... Şayet nefes almak yaşamaksa yaşar gider ama
bence katiller de ölür tıpkı sevdiklerini öldürdükleri gibi... Ama bu ölüm kime
daha kolaydır. Bence asıl soru bu... Yani sevdiğini öldürdüğünde (“tamamen
metaforik” kavramını tekrar yineleyerek) o öylece yaşantısına devam ederken,
öldüren artık ondan ne öncesi gibidir ne de onunla olduğu gibidir. O orada aslında
sevdiğinden önce ölmüştür. Elleri-dilleri, düşleri-geleceği, kâğıdı ve
kalemiyle... Artık yaşam=ölüm
denklemindeki “eşittir” o yaşantının ölüme olan denkliğidir. Sanmayın ki
katiller de ağlamaz sevdiğinin ardından... Yağar!
Tamam, en nihayetinde ölüm yoktur işin ucunda yani
fiziken gerçekten yoktur ölüm... Köpekler
gibi acı çekmek dururken hem
lafımı olur ölümün...
“Ama herkes de gene sevdiğini öldürür,
Bu böylece biline,
Kimi bunu yüklü bakışlarıyla yapar,
Kimi de okşayıcı bir söz ile öldürür,
Korkak, bir öpücükle,
Yüreklisi kılıçla, bir kılıçla öldürür.”
Hımmm...
Hahh...
Ne diyordum ben.
Korkağım bu günlerde hem de çokkk... Öpücüklere boğulacak
kadar zamansız korkak... Oysa zaman da öldürürdü sevdiğini... Üstelik ölümden öte
köylere sürer gider o yaşanılası
duyguları... Sonra beklemek, ahh o iki ucu yaşamla ölüm arası değnek; beklemek... İşte belki de en çok o öldürür sevdiğini,
öpmelerden dahi önce...
Ne yani
siz bunca zaman öpünce geçer mi sanıyordunuz yaralarınızı... !
Sürnot: * Mahkum C.3.3
1895
İngiltere’sinde halkın çok büyük ilgisini çeken dava sonucu, fiili livata ve
büyük ahlaksızlık suçlarından 2 yıl mahkûm edilir. Bir kaç hapishane gezdikten
sonra Reading Gaol hapishanesine gönderilir. İlk başlarda mahkûma kâğıt kalem
verilmesi bile çok görülür. Yazamaz, çizemez... Sonradan kavuşur o iki sevgilisine...
İşte
o hapishanede kaldığı tarihte Kraliyet muhafızlığında süvari olan Charles
Thomas Wooldridge ile tanışır. Charles, eşi Laura Ellen Glendell’i öldürmekten idama mahkûm
edilmiştir. İşte o ünlü mahkûm, bu olayın etkisinde kalarak temellerini
attığı, 109 altılıktan oluşan o yılların İngiltere’sinin hapishane koşullarının,
ceza yasalarının yeniden düzenlenmesine kadar birçok sosyal ve kültürel etkiler
yaratan ve bu yüzyıla da hala etkisini ulaştıran Reading Zindanı Baladını (The
Ballad of Reading Gaol) özgürlüğüne kavuştuğu 1897 yılının sonunda tamamlar. Yazarı uzun
zaman adını saklar, kimse bilmez kime ait olduğunu...
İşte
bu ünlü balad Oskar Wilde’nin aynı zamanda son eseri olma özelliğini
taşımaktadır. Bu baladın Türkçe çevirisini Özdemir Asaf, Tozan Alkan, Piyale
Perver gibi isimler yapmıştır. Biz de ise bu baladın zirve yapması Ezel dizisinde Tuncel
Kurtiz’in üç altılığını okumasıyla olmuştur. Ve halk arasında adı “Herkes
Öldürür Sevdiğini” olarak geçer.