Hala
tutuklu Tuncay Özkan’ın Silivri imalathanesinden çıkan bir mapus mücadelesi
kitabıdır. Kitabın fiziki özelliklerine geçmeden burada hemen bir şey söylemek
isterim. Bu kitap aslında bir nevi Türkiye’deki hapishanelerin de aynası
niteliğindedir. Yani kitabı okurken vay be neler yaşamış, yaşıyor diye kendi
kendinize iç geçirirken aslında hapishanelerin yaşam standartlarının çok
altında kaldığını ve ıslah olmak için girilen yerde içinizden içinizden çürüye
bilineceğinin kanıtı niteliğindedir bu kitap…
Bu
kitap, çağın gerisinde kalmış hapishanelerde insanların elle kitap yazmaya
çalışmasının mücadelesidir.
Bu
kitap esaret günlerinin büyük fotoğrafı niteliğindedir.
Bu
kitap günlerin adının Pazartesi, Salı değil de çamaşır, ütü, spor, çöp günü
olarak değiştirildiğinin realitesidir. O yüzden okurken sadece bir kişiye has
bir hapis yaşantısı okuduğunuzu düşünmeyin.
Gelelim
fiziki özelliklerine, 13,5*25cm ebatlarında ciltsiz, 147 sayfadır. Cumhuriyet Kitapları’ndan 2011 yılında, anı dalında yayımlanmıştır. Önsözü olmayan, içindekileri olan ve
sayfalarını çevirdikçe özgürlüğün kıymetini bir kez daha size hatırlatacak sade
ve hasret kokan bir üslupla yazılmıştır. Kitapta yer yer Tuncay Özkan’ın
fotoğraflarına yer verilmiş ve fotoğraflar onlarca sayfanın özeti niteliğinde…
Yazar, kitabı bölüm bölüm ayırmış. Yani çöp, yemek dönüştürme, spor zamanı,
volta gibi… Sanırım bu da okuma bittikten sonra dönüp şu nasılmış dediğinizde o
bölümü elinizle koymuş gibi bulmanıza büyük bir kolaylık sağlıyor.
Kitap
olarak güzel ancak yaşanılan realite bazında bakıldığında içinizi acıtan bir
kitap… Yalnızlığın en koyu hali,
hasretin en saf hali…
Ve
arka kapak; Nazım Hikmet’in soluğuyla son buluyor.
“
Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele “