Öncelikle
şunu söylemem gerek kitabın kapağı cezbedici… Bir erkek olarak bunu söylüyorum
çünkü bizler önce dış görünüme bakarız ya her şey de… Yani bi’acele etme,
bi’içinden “uff dehşet, yakıyor ortalığı” falan gibi kelimeler geçirmeden bi‘kapıyı
arala da içeri gir demi ama yok biz erkekler, dışşş görünüş…
Neyse
konumuz bu değil, kapak şey pardon kitaptı.
Ne
diyordum kapak, güzel… Kırmızının çekiciliği ve seksiliği kafeinle buluşuyor.
Sonra başlıyorsunuz sayfaları çevirmeye karşınıza içindekiler çıkıyor, her
kitapta olduğu gibi aslında ama ben burada yazardan şu atağı beklerdim doğrusu,
kitabın konseptine uygun olarak “içimizdekiler” diye bir başlıkla yazı
başlıklarını belirtmesini… Bir okuyucu olarak bence önemli mi değil ama hoş
olurdu. Çünkü sonraki satırlarda yazacağım kitabın ilgili çekici noktalarını düşününce
“içimizdekiler” güzel dururdu. Sonra ardından başlangıç yazısı takip ediyor.
Ooo
nasıl da daldım öyle bodoslama… Kitabın fiziki özelliklerini size söylemeden… Kitap ciltsiz, karton kapak (kapağın
güzelliğinden yukarıda bahsetmiştim zaten) ebatları ise (bunu muhakkak yazmam
lazım çantama zor sığdı çünkü) 135*210cm, biraz büyük tıpkı yalnızlıklarımız
gibi… 224 sayfadan oluşuyor ve aslında çevre faktörü düşünüldüğünde bu sayfa sayısı
azaltılabilirdi sonuçta bazı yazılar o kadar uzun ki koca bir sayfada 3 satır…
Kâğıttan ne yayınevi kaçmış ne de yazar…
Bol bol alabildiğine kullanılmış tıpkı acılarımız gibi… Ahmet Batman’a ait bu kitap 2013 yılında Destek
Yayınlarından çıkıyor ve ben kitabın 2. basımına sahibim yani anlayacağınız
üzere yazarı da kitabı da yayınevini de geç fark edenlerdenim. Ama çok geç fark
etmediğim içinde şanlı olanlardanım.
Hadi
lafı daha fazla dağıtmadan kitabın içeriğine geri dönüş yapalım. Sayfalar arası
yolculuğa başladığınızda gülüyor, eğleniyor, düşünüyor ulan tam beni anlatmış diyorsunuz.
Şayet okuyan bir bayansa çok doğru tespitler, bu erkekler hep böyle gibi
cümlelere tanık olabiliyorsunuz (ki burası tespitle sabit).
Kitabın
içeriğindeki yazıların kimi uzun kimi kısa… Başlıklar ve her yazının sonuna
düşülen günün sözü mahiyetindeki cümleler yazının özünü oluşturur nitelikte…
Bazense tam tersi ne alaka diyorsunuz… Bu
da okuduğunuz yazıya son anda gol atmak gibi bir şey oluyor. Yani tam
anlamlandırdığınız şey aslında o şey olmadığını anlayabiliyorsunuz o son dakka
gelen son cümleyle... Güzel bence hem yazarın dili, hem okuyucunun anlam
yüklenebilmesi bakımından… Hııı bu arada
dil basit sade gündelik argo içeriyor.
Kitapta
dikkat çekici başka şeyler ise özel isimleri kesme işareti değil de
matematiksel simgeler ile ayırması yani büyüktür (>) küçüktür (<) gibi… Sonra köşeli parantez kullanması, simgelerin
şeklini şemailini değiştirmesi gibi daha bir sürü… Sanırım kelimelere bir
sayısal anlam da yüklemeye çalışmış… Kafa yorup sürreal düşünürseniz çok derin
anlamlar çıkarabilirsiniz… Her an
kendinizi Ferrari>sini satan bilge moduna sokabilirsiniz. Aman Dikkat!
Sonra
yazar son sözle bu yolculuğa son veriyor ve gerçek dünyada buluveriyorsunuz
yeniden kendinizi…
Az
yalnızlıkla çok okumalar…