Çok iyi bilirim kaynağı…
Baba mesleğimdir.
Nerde ayrılmış, ayrılmaya yüz tutmuş demir görsek, tutuştururduk el ele…
Yani babam aynı zamanda ustam…
O yüzden iyi bilirim usta-çırak ilişkisini (belki baba- oğul ilişkisinden de öte)ve özlerim de zaman zaman o sıcaklığı…
Yani sıradan…
Sıra çalmadan…
Sıralara kaynak yapmadan bildiğiniz usta ve çırak ilişkisi…
O iki önemli olgu.
O hayatın ta kendisinden öğrenilen saygı…
Kaynakçılık, öyle bir meslek dalı ki hem de öyle bir düşünün ki, baharları tomurcuk veren…
Kışın yapıldığında insanın içini ısıtan, yazınsa cehennemden de cehennemi yaşatan…
Bir garip…
Bir o kadar güzel…
Elektrotun¹ iki parça arasında erimesiyle ortaya çıkartılan sanat eserleri ve alından terin her daim şapır şapır aktığı bilek kıvraklığı…
Zihin çevikliği, beden zindeliği isteyen bir meslektir, kaynakçılık...
Şimdilerde babam emekli ama yüreği hala tutar kaynak pensesini.
Ve gözleri…
Ve kulakları, mesleğinin bıraktığı izlerle yüklü…
Ama yine de sever o kaynaşmayı…
Ve ben de kaynak yapmanın yüzümde bıraktığı utangaç çocuk kızarıklığını…
Gözlerimi (bazı zamanlar bilerek) kaynağa aldırırdım² ya işte onun verdiği acıyla karışık “bugün sıyırdık okuldan” cümlesinin yarattığı hazzı bir arada yaşamayı, az özlemedim doğrusu…
İşte bu gün de öyle yer yer sağanak yağışlı, anı yüklü bulutların tenime uğradığı günlerden biriydi ki “kaynak” kelimesini duyar duymaz tartışmanın gündeme nasıl iliştirildiğini oturup dinledim.
Bir yanımda ustam diğer yanımda çıraklıktan emekli bir benle…
Kalfalıktan ustalığa talip olanlar, önceleri kaynağın kaynağını sorarlarken şimdiler de biz sizden fazlasını verdik diyorlar.
Nasıl verdiler de acaba biz göremedik…
Özelleştirmelerle mi?
İhalelerle mi?
Yoksa bilumum kuru bakliyat, beyaz eşya, odun – kömür vs. dağıtmalarla mı?
D, hiç biriyse açıklasınlar o zaman ne verdiklerini, kime nasıl verdiklerini bilelim öğrenelim…
Hem hani kaynak yoktu…
Eee…
Ne demiş atalarımız, “büyük lokma ye ama büyük laf etme, aç parantez özellikle siyasetçiysen kapa parantezi” döner dolaşır siyaset arenasında, miting alanlarında karşı tarafın diline pelesenk olur. Sonra da durum acayip bir hal alır. Gülsek mi ağlasak mı? Gülünecek halimize ağla… yoo ağlanacak halimize gülsek mi? İşte öyle bir durumun öncesi;
- Aile sigortasıyla 600 TL her aileye…
- Nerden bulunuyorsun bu kaynağı
- Bu ülkenin kaynağı var.
- Kaynak Kemal, kaynakk Kemal…
Ve şimdi de sonrası;
- 600 TL ile olsaydı…
- E hani kaynak yoktu.
- Biz sizden de fazla verdik.
- Yapma yaa. Demek bizim bulduğumuz kaynaktan daha fazlasını buldunuz.
- Eee ne yaparsın Kes- Kopyala- Yapıştırrr…
Sonra bir ara dürttüm yanımda oturan ustamı; nasıl dedim usta kaynakçı olur mu bunlardan?
- Zor.
- Ya kaynak bulurlar mı?
- Cıkkk. Bulmalarına gerek yok. Her tarafımız kaynak.
- Nasıl yani?
- Görmesini, yapmasını bilene…
- Helal be usta, konuşturdun gene demirleri üstelik elinde değilken kaynak pensesi…
Derken diğer yanımda oturan çıraklıktan emekli kaynakçıya döndüm yüzümü…
Eee çırak sen ne diyorsun bu işe.
- Zor be abi.
- Ne zor.
- Ustalık abi. Bak bana hayat erkenden ayırdı emekliye oysa ne ustalık hayalleriyle doğrulturdum demirleri örsün üzerinde çekiçle…
- Demek zor diyorsun, çırak.
- Öyle be abi her baba yiğidin harcı değil ustalık.
Ve koyuldum konuşmaları kaldığı yerden dinlemeye…
Konuşuyorlar ben duymuyor…
Bağrışıyorlar, hiç oralı olmuyorum sanki uzaklaşan bir sesle gittikçe kayboluyorlardı ve o kayboluş hızıyla aynı oranda öğretmeninden birkaç puanla teşekkür nameyi kaçırıyormuş da onun için kanaat notu isteyen bir öğrencinin sesi yaklaşıyordu sanki.
Ve ses yaklaştıkça… İçimdeki çıraklıktan emekli usta da; ustalık öyle senin benim isteyeceği bir şey değil, öyle talip olmakla da ustalık olmaz…
Eğer gerçekten istiyorsa insan; böyle daha kalfayken ustalık taslamaz.
Alıntı, Kaynak:)
1) Elektrot: Kaynaklı birleştirmenin en önemli elemanından birisi olan kendileri aynı zamanda kaynakçıyla demir arasında “aşkından erimek” deyimini gerçek anlamıyla yaşayarak o aşk uğruna evrime uğrayan ince ve fedakâr bir malzeme.
2) Gözünü kaynak almak: Bir kaynakçılık deyimidir. Kaynak yaparken çıkan ışığa bakılması sonucu (her ne kadar korunmak için maske kullanılsa da) gözlerin geçici olarak gün ışığına karşı duyduğu hassasiyet. Yani insanın kendini yer yer Âşık Veysel hissetmesi. Tabi bu durumda kimileri patates, kimileri limon vs. gibi şeylerle gözlerin acısını azaltmaya çalışsa da bu yöntemlerin pek etkili olduğu söylenemez. O acı öyle ya da böyle bir şekilde çekilir.