Gittin, ardında yağmur yüklü bulutlar bırakıp. Gidişinin tenhalığında ve ayak izlerinin bıraktığı çukurda ağırladım tüm yaşantımızı...
Gittin; gecenin karanlığından özenle ayıkladığım acılarla bir başıma kalakaldım. Bir başıma ve acılarla... Boşaldı yüreğimdeki yağmur yüklü bulutlar ayak izlerinin bıraktığı çukurlara. Ne düşler kurardık oysa sokak çocuklarının titreyen avuçlarında. Hatırlar mısın soğuktan üşüyüp ellerini nefesiyle ısıtan o çocuğu? Durup saatlerce izlemiştik ve düşlerimizin neden üşümediğini ilk o zaman keşfetmiştik.
Gittin, saten bir gecenin koynundan sıyrılıp puslu yarınlara. Adım attıkça sönüyordu bir bir sokak lambaları. Sen gidiyor... Yol büyüyordu. Ardından ufuk çizgisi koskoca yaşantımızın üstünü çiziyordu. Sen gidiyor... Gidiyordun işte. Hiç düşünü kurmamıştım gidişinin ve hiç yaşamadığım bir andı, yüreğimin kaldırımlarında kulaklarımı sağır edecek nitelikteki ayak seslerin. Sen gidiyor... Gidiyordun işte dudaklarımdan dökülen ıslak sözleri duymazlıktan gelip valizine doldurduğun yaşantımızın ağır yüküyle, gidiyor... Gidiyordun işte, avuçlarımda bir buz parçası gibiydi zaman, her adımında biraz daha eriyip akıyordu parmaklarım arasından... Akıyordu, sen gidiyor...
Gittin sonunda, göçmen kuşlara özenip yeni doğacak baharlara. Gittin, gittin ya bir merdiven boşluğu kapladı yüreğimi, duyduğum her ayak sesi ürpertiyor biraz daha içimi. Ve sokak çocukları ısıtmıyor artık nefesleriyle ellerini. Gittin, gittin ya herkes delirmiş gibi seni soruyor bana, bilmiyorlar ki gittiğini, nasıl söylerim yıldızların bir mum şeklini alıp bakışlarımızdaki rüzgârlarla söndüğünü. Bilmiyorlar, bilmiyorlar ki yüreğimdeki merdiven boşluğunda sokak çocuklarını soğuktan nasıl koruduğumu.
Gittin, aslında hiç gelmediğin halde. Bir sokak çocuğunun düşüydü benim gördüğüm. Karnı hiçbir zaman tam doymayan, bir gelecekti aslında düşlemek istemeyip de düşlediğim. Gelmeseydi keşke o iki kelime bir araya, sokaklar çırılçıplak kalıp giyinmesiydi çocukların yaşamlarını... Gelmeseydi keşke de sadece oyun oynamak için çıksaydı çocuklar sokaklara ve yanmadan sokak lambaları hepsi dağılsaydı evlerine. Sonra oturup annelerinin dizleri dibine aydınlık düşlere uçurtma salsalardı. Keşke... Keşkeler o kadar ağır geliyor ki bana, bir anne sıcaklığını düşleyerek soğuk kaldırımda can veren çocukların yaşamları gözlerimden aktıkça...
Yoktun aslında hiç olmadın, ben de büyümemiştim zaten sokaklarda... O gördüğümüz çocuk da ben değildim... Sen öylesine uğramıştın yol üstü diye... Ben seni yatıya geldin sanıp yüreğimi örtmüştüm üstüne. Ben büyümemiştim sokaklarda... Sokaklar büyüyüp kaplamıştı çocukluğumu... Hiç soğuk kuytularım da olmamıştı aslında... O yüzden hiç ağlamamıştım terk edişinin ardından, sadece ayrılığın dumanı kaçmıştı gözüme... Ben, zaten büyümemiştim sokaklarda... Nasıl tutabilirim ki bir sevgilinin elini, çocukluğum hâlâ dolaşırken soğuk kaldırımlarda...
NOT: Foto çeşitli internet sitelrinden alınmıştır.