Ben
âşık olunca durdu sandım zaman…
Bakıp
bakıp saat kulesine kolundaki saatin doğruluğunu ölçtüm.
Sanki mavi bakışlı rüzgâr sarhoşa yakın bir nağmeyle değip geçmişti yanağımdan sanırım ondan olsa gerek bunca şaşkınlık…
Bunca telaş… Bunca acele… Ve onca otobüs duraklarındaki camlara bakıp bakıp üstümü, saçımı başımı düzeltmem… Ürkek, çekingen bir hal içerisinde sevgilinin yaklaşan ayak seslerini kalp atışlarımın
ikiye katlaması da belki de sırf bu yüzden; aşkın tınısının çoktan ısıtmaya başlamış olması sol yanımı…
Ben
âşık olunca baharlar açar her yerde...
Sabahlar
daha bir esmerleşir... İmrenerek
gülümser güneş… Daha yataktan kalkar kalkmaz
onunla yıkarım tenimi aynaya bakınca o düşer
yüzüme… Yüzüm sanki binlerce yıldır yağmasını beklediği yağmura kavuşmuş gibi oluverir ve bir yığın mutluluk içinde yolumu kaybederim… Nereye baksam o, çıkmaz
sokaklar bile ona çıkar…
Ben
âşık olunca kimliksiz bir sevinç kaplar tenimi... Çeker sorguya hayaller... Karanlık
görünmez gözüme, geceler daha aydınlık…
Aşk
şarkıları artık daha başka gelir kulağıma… Adının notalara dökülmüş
hali öyle bir akar ki yanaklarımın deltasından, anlatamam…
Sustuğum her an, konuşmaya başlar gözlerim hem öyle böyle değil bayağı bildiğin geveze… Nasıl anlatır bakışlarını, saatlerce... Nasıl anlatır gülüşlerini,
bitmek bilmez… Bildiğin gibi değil düşünmeye
başlar başlamaz kaybolur kimliğim, ben dahi tanıyamam beni… Esmer ırmaklar
çağırır, çırılçıplak yüzer düşlerim…
Ben
âşık olunca susmaz kirpiklerim… Rimel sürülmüş
gibi kapkara ve dolgundur kelimelerim…
Hep
aklıma hayatın en güzel anları takılır. Oysa daha önceleri yaşanan aşklardan dersini alan ben hiç sönmeyecek bir balona binmiş
gibiydim, yine… Yeniden… Sonu hüsran olacakmış, ayrılık gene ayak oyunlarına başlayacakmış hiç umurumda değil… Bir kere o yangın iliklerime kadar sardı ya beni artık kar etmem…
Ben…
Âşık…
Olunca…
Daha
çok büyürüm…
Daha
çok ücretsiz konser meydanlarına benzerim…
Yıkanır
ruhum… Yalnızlığa kalabalık, ayrılığa büyük lokma gelirim…