-Ben
mi?
-Evet,
evet sen…
-Bazen
müdür… Bazen bürokrat… Bazen siyasi bir
lider…
-
Yapma ya…
-
Her akşam sahne de yapıyorum… İşim bu benim…
Sanatçıyım ben.
Malum
sözler söylendi ve ardından bir gözdağı, bir diktatör edasıyla tiyatroları da
özelleştirelim de görün bakalım cümlesi…
Eeee
nerde kaldı sosyal devlet olma adımları. Devlet tiyatro yapmaz, okul yapmaz,
sanat yapmaz ne yapar. Oldu olacak bari kökünden kaldırın başındaki kültürü de
turizmi kalsın bakanlığın adı. Hem seçim zamanları elektriksiz eve buzdolabı,
suları olmayan eve çamaşır makinesi, sobası olmayan eve kömür de vermez benim
bildiğim devlet. Çünkü beyaz eşya bakanlığı diye bir şey yok. Yani kültürün bakanlığı var yapılamıyor,
beyaz eşyanın yok dağıtılıyor. Nasıl bir sosyallik bu anlamadım doğrusu.
Hem
biz kim oluyoruz… Yüzde elli azınlık…
Ne
söylediğimiz dinlenir ne de sesimiz yükselir…
İktidarın
iyi çocukları olamadık ama en azından nokta kadar ne menfaat gözettik ne de
virgül gibi eğildik…
Kim
oluyorduk biz…
Yüzde
elli azınlık… Çokça kısılsa da sesimiz en azından meydanları doldurmayı
başarırdık.
Hani
o Ankara’da tekel işçilerinin açlık grevinde,
Madencilerin
ölümünü kadere bağlarken, var mıydık biz…
Erzurum’da
ölen işçilerin ardından incelemeye giden İç-işleri, pek içli olduğundan millete
takla attırıp oynattırırken,
İnşaat
şantiyesindeki yangında ölen işçilerin ahları vahları paspas olurken,
Biz,
her gün beşer onar ölürken nasıl var olalım… Olamadık…
Son
on yılda on binleri aştık, devirdik…
Hala
yoktuk görülmedik…
1
Mayıs’ta meydanları dolduranlar da biz değildik aslında hepimiz
yitirdiklerimizin ruhlarını giyiniyorduk…
Biz
kim mi oluyorduk?
Her
gün beşer onar yiten yüzde elli azınlık…