Daha
evvelde dedim sana sen bilmesen dahi benden habersiz yaşasan, hatta beni
unutmuş olsan bile seni kocaman harflerle sakladım usumda…
Her
şey değişmiş olabilir ama sen hâlâ gençliğim gibisin…
Seni
unutabilmek ne mümkün…
Uzun
uzun oturur konuşurduk üstümüzde okul kıyafetleri. Biz denize, saat kulesi bize
dalardı. Kaydıraktan kayan çocuklar gibiydi zaman, ne çabuk da geçiyordu… Her
yer tenhalaşır, sessizleşirdi. Bir tek senin sesin kulaklarımda kalır ve
apansız şehir hatları vapurunun düdüğüyle dünyaya dönerdim. Sonra ardı sıra kahkahalar yükselir, martılar
daha bir esmerleşirdi.
Ne
mümkün unutabilmek seni, gençliğimsin…
Delikanlılığa
adım attığım zamanlarda yeşermişti, elinin hemen yanında elim. Titrek, ürkek,
çıt desen ya da hemen çatarak kaşlarını dönüversen, kaçıverecek. Neyse ki
korkulan olmamıştı. Hafif alaycı ve epeyce damıtılmış bir gülümsemeyle
karşılandı elim kavrayınca elini… Ve kalbim ilk o zaman yüreğim oldu.
Her
cümleyi özenle seçiyor hatta ütü yerlerinden katlayıp sana sunuyordum. Aklım damıtıyor, yüreğimse aşkını katıyordu.
Dudaklarım daha sen der demez titrek bir cam buğusuna dönüyordu. Sen farkında değildin belki delikanlıydık ya
serde…
Ne
mümkün unutabilmek seni, gençliğim gibisin…
Ne
mevsimler yaşadık seninle… Ben en çok
yağmurları, sense kitaplarını taşıttığın bahar akşamlarını severdin. Hani yalnızlığına son vermek için tek kişilik
şemsiyenin, altına inatla sığmaya çalışırdık ikimiz… Senin sol omuzun
ıslanırken benim sol yanımda balıkçı takaları gezinirdi… Daha yakın daha ıslak
olurduk birbirimize, sonra ne baharlar ne yazlar… Mevsimlere hep bir iz
bırakıyorduk. Şimdiyse bıraktığımız izlerden hep yeniden, sen olmasan da
bilmesen de ben hep yeniden doğuyordum.
Aradan
yıllar geçmiş olabilir… Saymadım. Hiç sayılarla aram iyi olmadı zaten… Hele konu yaşsa üçün beşin lafını etmeden hep
en küçüğünü söyledim. Büyümek bana göre
değildi, zaten hiç büyümedik… Yüzümüze zamanın izleri, tenimize kuraklığı sinmiş
olabilir. Dokunuşlarımız herhangi bir arkeolojik kazılarda buluntu adını da
alabilir ama hep gençliğim ve gençliğin olarak kalacak yaşantımızın bir yanı…
Ne
mümkün unutabilmek seni; bakan her yüze müze camekânlarından yansırken yüzüm…