Bir
dilekle başlıyor kitap aynen aktarıyorum.
“ Hapishane
koşullarında elle yazdığım bu kitabın taslağını gözden geçirirken özgürlük
geldi. Çıkışta yeniden ele almayı düşündüm, vazgeçtim. İçeride, tek kişilik
hücrede yazılmış haliyle okura sunmanın daha doğru olacağına karar verdim. Bu
çalışmanın, hapiste yazılmış son kitap olmasını dilerim.”
Ardından
içindekiler bölümü izliyor… Kitabın içine girmeden kapağıyla ilgili birkaç bir
şey paylaşmak isterim. Türkiye haritasından el sallayarak fırlayan Mustafa
Balbay’ın hemen ardında ise dünya haritası yer alırken, “Geçmişten Geleceğe
Türkiye” başlığıyla arka fonun bembeyaz olduğu bir kapakla karşılıyor
okuyucularını. Ve haritanın üzerindeki simgeler ise her şehrin kendine has
simge anıtları yer alıyor. Yani İzmir’in Saat Kulesi, Ankara’nın Anıtkabir’i,
Çanakkale’nin Truva’sı vb. gibi…
İnceleme
dalında diyorsa da kitabın kapağında aslında söyleşi ve gözlemleme gücüne
dayalı bir kitap… Ciltsiz, 224 sayfa, 14 x 21 cm ebatlarında Cumhuriyet
Kitapları’ndan 2014 yılında yayımlandı. Mahpushane ile özgürlüğe köprü kuran
son kitabı Balbay’ın… Yazması çizmesi içeride, son rötuşları ve imzalaması
özgürlükte… Hatta öyle denk geldi ki İzmir 19. Kitap fuarında ben de onun
özgürlüğüne karışıp imza alanlardan oldum.
Yazar
yaptığı seyahatlerin anılarıyla Türklerin tarihine, bugününe ve geleceğine dair
izlenimlerini anlatıyor. Türklerin
tarihine ışık tutuyor. Yer yer çok ince detaylara kadar inebiliyor. Bilindik
Balbay diliyle yazılan kitap okuyuculara hiç zorluk çıkarmıyor. Çok rahat bisolukta
okunabilen kitap…
Balbay
yaptığı seyahatlerin izlenimlerinin yanı sıra başından geçen çok hoş
anekdotlara da yer vermiş ki bu da kitabı tamamen bilindik seyahat kitaplarından
ayırt ediyor. Yani gezi rehberi tarzında bir kitaptan öte tarih sokaklarında
gezdirip rehberlik yaptıran bir kitap olma özelliği taşıyor.
Ve
kitabın son bölümünü Gezi parkına ayırmış… İçeriden Gezi’nin nasıl umut
tohumları attığına değinmiş… Sonra sonsöz derken bir bakıyorsunuz Balbay’ın
diğer kitap tanıtımlarıyla karşılaşıyorsunuz.
Son
olarak okuyucu sür-notu: Kitabı okurken şu düşüncelere akıp gittim. İnsan
içerdeyken, dışarıda yaptığı en basit bir şeyin bile ne kadar değerli olduğunu
anlıyor. Buram buram kokusu burnunu sızlatıyor. Ne yazık ki kapılıp gidiyoruz zamanın
akma gücüne karşı koyamadan. Hâlbuki şöyle bir fasıla versek elimizdekileri,
yüreğimizdekileri kaybetmeden, en basit şeyleri bile nasıl yapıp
özleyebileceğimizi anlayacağız ve dışarıda temiz bir hava alanın bile zamanı
olmadığını anlayıp zamansız anlamsız sevinçlere boğulabileceğiz…