Zincirleme Aşk Tamlaması





aşk;
benzerdi sana…

güneş değince parmaklarımıza
Photo by Postitşairi
gökyüzü gülüşüne kanar,
martılar dalgalara,
deniz maviye…
ve ben
balıkçı takası oluverirdim gözlerinde…

Hangi Çağdaysa Aşk O Yaşta Ayrılık





Derman aradım…
Ellerim çarmıha gerilmiş İsa gibiydi gidişinin ardından… Ne acılar içerisinde kaldı. Ne çok yokluğunu sevdi… Ama hiçbiri teninin verdiği tadı vermedi…
Durdu aklım; zaman geriye doğru işledikçe kaybolmaya başladı dilim… Sonra zihnim… Bana dair ne varsa ilerliyordu ardından bakarken, paleolitik çağa doğru…
Dudaklarım, ölümün kıyısında masumlaşan eski çağ hayvanları gibi susuyorken sana, Homo Neanderthal* bir hal alıyordu vücudum… Hangi taşa baksam tanıyamıyordum kendimi… Yıkılıverdi sanki üstüme çakmaktaşı kayaları… Yıkılıverdi, söyleyemediğim onlarca cümle…


Kimse yok ki derdime derman... Bıraktım ben de bu dünyanın ipini… Ne kadar geriye gidebilir ki zaman ve ben ayrılık varken ne kadar insanlık kıyafetini giyebilirim ki…
Sana konuşmayı ve yazmayı unuttuğum bir dille “dur gitme” diye nasıl söyleyebilirdim… Ama dur gitme!

Hadi gel…

Sümerlere ilk şiir yazma mutluluğunu vermeye razıyım… Mağara sanatlarını yeryüzünden silmeye… Kendimi çakmaktaşıyla yakmaya…
Gel, seni o kadar yavaş seveceğim ki zaman, susacak…  Dudaklarımdan dökülen cümleler bir arkeoloğun ellerinde yükselecek…

 Gel! Susuz kalmasın çağlar… Kurumuş yapraklar gibi bırakma öpüşlerimi…

Sürnot: 1)Homo Neanderthal; Alt paleolitik çağda, günümüz insanların atası. Düşünme yetisi fazla gelişmemiş bulundukları dönemde avlanmak için ufak tefek taşlar yontmuşlar… Yani günümüz Türkçesiyle “mağara adamı/ insanı”
2) “No Habra Nadie En El Mundo” şarkısıyla ilham yaratan Buika’yı sesinden öperim… 

Korsan Şiir




Hayat; nasıl da korsan ellerde basılmış şiir kitabı gibiydi... 

Ne kâğıdı kâğıt, ne hamuru hamur ne de ustası gerçekten ustaydı... Hani şöyle çevirip sayfalarını koklamaya kalksan o kurumuş gülden hariç her türlü pislik kokabilirdi...


Sahi!

Bu kadar ağır mıydı gülün dalına yaprak ya da gövdesine dikeni... Ağır mıydı gerçekten içmeden çekilmediğine göre bu gök,  bu yer, bu yerle gök arası mısraları dağılmış, kelimeleri tutunduğu sayfaya ağır gelmiş korsan şiir...

Şimdi gönlüm, elim, yüreğim uzun topuklu ayrılığın sesleri altında kefenine sıkı sıkıya sarılmış bir gül gibi duruyorken, hangi kitabın arasında kuruyabilirim ki...

Ve hangi kitap basar bağrına beni…

Popüler Yayınlar

Yasal Uyarı

Yayınlanan yazılar ve şiirler özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan yazı ve şiirler aktif link verilerek kullanılabilir.