Derman aradım…
Ellerim çarmıha
gerilmiş İsa gibiydi gidişinin ardından… Ne acılar içerisinde kaldı. Ne çok
yokluğunu sevdi… Ama hiçbiri teninin verdiği tadı vermedi…
Durdu aklım;
zaman geriye doğru işledikçe kaybolmaya başladı dilim… Sonra zihnim… Bana dair
ne varsa ilerliyordu ardından bakarken, paleolitik çağa doğru…
Dudaklarım,
ölümün kıyısında masumlaşan eski çağ hayvanları gibi susuyorken sana, Homo
Neanderthal* bir hal alıyordu vücudum… Hangi taşa baksam tanıyamıyordum
kendimi… Yıkılıverdi sanki üstüme çakmaktaşı kayaları… Yıkılıverdi,
söyleyemediğim onlarca cümle…
Kimse yok ki derdime
derman... Bıraktım ben de bu dünyanın ipini… Ne kadar geriye gidebilir ki zaman
ve ben ayrılık varken ne kadar insanlık kıyafetini giyebilirim ki…
Sana konuşmayı ve
yazmayı unuttuğum bir dille “dur gitme” diye nasıl söyleyebilirdim… Ama dur
gitme!
Hadi gel…
Sümerlere ilk
şiir yazma mutluluğunu vermeye razıyım… Mağara sanatlarını yeryüzünden silmeye…
Kendimi çakmaktaşıyla yakmaya…
Gel, seni o kadar
yavaş seveceğim ki zaman, susacak…
Dudaklarımdan dökülen cümleler bir arkeoloğun ellerinde yükselecek…
Gel! Susuz kalmasın çağlar… Kurumuş yapraklar
gibi bırakma öpüşlerimi…
Sürnot: 1)Homo
Neanderthal; Alt paleolitik çağda, günümüz insanların atası. Düşünme yetisi
fazla gelişmemiş bulundukları dönemde avlanmak için ufak tefek taşlar
yontmuşlar… Yani günümüz Türkçesiyle “mağara adamı/ insanı”
2) “No Habra
Nadie En El Mundo” şarkısıyla ilham yaratan Buika’yı sesinden öperim…