Ben sustum... Sen haykırdın...
"Ben seni çok sevdim*" derken nasıl da telaşa
kapıldı yüreğim... Görsen yeni yetme fırlama bir çocuk edasıyla elimi kolumu
nereye koyacağımı şaşırdım... Kulaklarım inanamıyor, dudaklarım okuyamıyordu...
Nasıl yani!
Hıı!
Nasıl olur, hadi canım! Gibi daha bir sürü şaşkın tavuk
kıvamındaki ünlemlerin altında ezilen nokta oluveriyordum.
Sen konuştukça gözlerim daha bir dokunalı, ellerim
yoksullaşıyordu.
Sonbahardı sevgili...
Hava da öyle âşık olacak bihava değildi hani... Ayrılık
kokusu kol geziyordu... Ama sen avazın ve yüreğin yettiğince bağırıyordun
"seni seviyorum, seniii seviyorummm" diye... Üstelik sesine de git
gide hınzır kuşlar konmuşçasına öyle güzel söylüyordun ki ben küçülüp küçülüp
patlamaya hazır bir atomun çekirdeği oluyordum...
Sonra anladım... Sordukça sordum kendime ne bulur benim
gibi bir adamda diye… Belki sen de gördün âşık olunacak biadam olmadığımı... Ne
bileyim! Öyle aksi, öyle kırıntılardan doğan biadam ne verebilirdi sana... Eee
zaten senin de turuncu, mavi, mor acılardan geçecek gücün yoktu... Hoş olsa da
ne olurdu…
Kısaydı sevgili, kısa…
Göğsünde uçuşan kelebeklerin ömrümden de çok kısa sürdü
"seni seviyorum' un "bitmesi... Oysa az beklemedim seni o köşe
başında… Sen gelmedikçe inatla, ben bekledim… Bekledim… Ölür mü dedim insan
beklemekle, bekle oğlum bekle! Yoksul işçilerin bayat ekmek kuyruğunda
beklediği gibi dedim… Hoş ne oldu dedim de…
Şimdi dimağımda bir avuç dolusu hayal kırıklığı, cebimde
tükenmiş kelimeler, zulamda kurumuş aşk kırıntılarıyla besledim güvercinleri, Saat
Kulesi’nin etekleri altına sığınarak…
Ne yalan söyleyeyim. Kirpiklerimden dizlerime doğru akan
turuncu yaşlar da döküldü Ege denizine...
Artık sevgili! Bundan gayri yüzmek için dahi girsen
acıtacak bu sular tenini, tuzu değil kırıntılarım yakacak gözlerini…
Sürnot: 1) Cem Adrian- Ben Seni Çok Sevdim şarkısı
dinlenirken…
2) Tablo
Salvador Dali…