Seyirciler arasından tek tek çıkarak yol alıyorlardı oyuncular şu şiirle sahneye…
“* Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
... “
İşte
böyle başladı geçenlerde İzmir Devlet Tiyatrosunda izlediğim “ Kadın
Sığınağı” isimli oyun... Öncelikle aşağıda isimleri yazılı oyuncuları
bir kez alkışlıyorum ( Tabi arka planda emeği geçenleri unutmayarak)
Selmin Barutçuoğlu
Hülya Böceklioğlu
Süreyya Kilimci
Gerçek Özkök Yağcı
Sabiha Sonkan
Dilek Çetiner Demir
Hülya Dilek Arda
Burcu Aksakal
Şule Demirezen
Gizem Cessur
Nehir Akkoç
2015
Türkiyesi’nde böyle gerçekçi bir oyun ki izledikçe hep bir yerlerden
tanıdık acı gelip oturuyor. Kahraman gerçekten kahraman değil, hayatın
ortasında solan çiçekten yapılma bahar...
Kadın diyoruz hep “kadın”...
Onları
şiddetle, ölümle, acıyla yan yana yazıyoruz adlarını hep... 8 Mart’ta
hep onların acılarından, çilelerinden, ölümlerinden bahsediyoruz.
Onların giyimini kuşamını konuşuyoruz...
Onların kaç çocuk doğuracağını tartışıyoruz...
Onların çocuğu normal mi sezeryan mı doğuracağına biz karar veriyoruz...
Kürtajı biz düşünüyoruz...
Onları kuluçka makinesi olarak görüyoruz...
Yasaları hep onların doğurganlığı üzerine kurguluyoruz...
Onların ojesinden, rujundan iyi hal indirimleri yaratıyoruz...
Onları emanet olarak görüp onun üzerine yorumlar yapıyoruz...
Onları hep bir adım arkamıza itip önden önden yürümeyi erkeklik sayıyoruz...
Oysa
tepeden tırnağa “kadın” diyorum ben size... Aşktan, sevgiden
damıtılmış “kadın” diyorum... İşte öyle güzel kadınların oynadığı bu
oyun güzel tatlar bıraktı dimağımda... Yani aslında oyunculuk, kostüm,
sahne anlamında o güzel tatlar... Yoksa işlenen realitenin karşında atom
bombası patlıyor insanın sol yanında... Yani oyunun konusu bilindik o
bir türlü derdi dermanı bulunmayan kadına şiddet ve şiddet mağdurlarının
sığındığı ev ve çözümü beklenen sorunları...
Aslında bu
şiddetin çözüm arayışını hep eğitime ve kişinin çocukluğundaki yaşadığı
olaylara falan bağlarlar... Ben kısmen öyle düşünenlerdenim. Toplumun
beyninde “kadın” deyince beliren o görselin değiştirilmesi o algıdaki
resmin güzelleştirilmesi tarafındayım. Yani öncelikle biz erkekler kadın
deyince aklımıza ilk neler geliyor desek ve bu maddeler üzerinden
kendimizi sorgulayıp yeniden düzenlersek o resim git gide şiddetten
uzaklaşır...
Her erkeğin hatta kadının da beyninde oluşan o
renklerle yaptıkları tablonun adıdır “kadın”... Ve bu tablonun eğitime,
şuna buna bağlanması sadece çok basit bir bahanedir. O algı ve o
algının yönetimidir önemli olan... Şayet o tablo karanlık, şiddet ve
tamamen cinsel istekten geçiyorsa işte orada o bakış ve duruşun yerinin
değiştirilmesi gereklidir.
Bu bağlamda siz hiç sanatla
güzelleşmeyen bir topluma şahit oldunuz mu? Bu konuda bence sanat;
diliyle duruşuyla hayatımızda var olduğu sürece o resim, o algı hep
güzel kalacaktır. Biz insanlar ne kadar yoğrulursak sanatla o kadar
güzel “kadın” tabloları çıkar yeryüzüne... Yeter ki sanata bi
dokunalım... Hayatımıza bir şekilde bulaştıralım.
Ve o güzel
kadınlar sahneye geldikleri yoldan yani seyirciler arasından geçerek
veda ederlerken dillerinde yine o güzelim şiir vardı... “Kadın” üzerine
birçok güzel şiirlere imza atan Nazım usta işte ne güzel, bahsediyor
şiirin devamında;
“Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
Hayat arkadaşımdır.”
Sürnot:* Nazım Hikmet “ Kadın” şiiri..
Sayfalar
Çakmaktaşı'ndan
Popüler Yayınlar
-
gel de uslandır düşlerimi evcilleştir yokluğunu, aşkım seninle sabahlar nasıl olurmuş gel de göster güneşe bir sen gel aşkım yıldızlarım...
-
Git❗Yolun açık olsun... Koynumda kokun... Ellerimde teninin izleri... Artık hiçbir şey eskisi gibi değil... Parmaklarım tuşlarına bastığı ...
-
Irmağımdın benim... Küçük, küçücük bir su birikintisiydim senden önce... Islaklığım anca kirpiklerime yetiyordu. Hani öyle ahım şahım a...
-
Halim Şefik Güzelson; ben ona Türk Edebiyatımızın gizli şairi diyorum. Garip akımı kurucularının yakın arkadaşı.. Aşağı yukarı Orhan Ve...
-
kaldım iki dağ arasında… düşler hep geç gelirdi bizim oralara normaldi inek sesleri arasında hayata merhaba demek d...
-
Bir dilekle başlıyor kitap aynen aktarıyorum. “ Hapishane koşullarında elle yazdığım bu kitabın taslağını gözden geçirirken özgürlü...
-
o kadar uzaktın ki bana inanamıyorum şimdi, bir kibrit çöpü mesafede duruşuna o kadar yakındın ki bana inanamıyorum şimdi, bir kibrit çöpü m...
-
çıplaktı her taraf tenim… yüreğim … ay çıkarmıştı incecik saten geceliğini üzerinden yıldızlarsa soyunmuştu bulutlara çırılçıp...
-
“The Book Of Eli” adlı bir film izlemiştim. Adına ister distopik deyin ister fantastik, güzel yer yer aksiyon sahneleriyle süslü bir film...