Mezarlıktır Her Yürek Aynı Zamanda



Önce çok sevmeyle başlar her şey;

Sonra!

Seni seven yüreğim elbet gömer seni sevdiği o yere... Nasıl sevmeyi biliyorsa inan gömer öyle de... Adına aşk denen o hayaleti bir çırpıda öyle derinlere iterim ki kaçıncı yüzyılda bulunur fosilleri bilinmez...

Yani!

Sen ne sanıyordun ki seven yürekleri... Onlar aynı zamanda tarihi aşklar mezarlığıdır... O mezarlığa her giren her gezinen kendini oradan çok uzaklarda sanır... Üç beş damla gözyaşı bırakır giderler... Her gelen gidenden bir iz getirir ve hiç farkında olmadan o izden yürürsün... Sen de benzersin yavaş yavaş her gidene... Adımların sertleşir, kuraklaşırken yürek, yanaklar bir o kadar sulak tarlaları andırır... Gidersin ya da gider tüm sevi duyguları o sulak tarlalardan, mazgallara... Sende öyle beklersin hala üstüm başım niye kupkuru diye…

Her yürek aynı zamanda kurumuş öpücükler mezarlığıdır... Girersin kapısından güzelsindir! Uyumlu ve ahenkli görürsün kendini... Dudağın dudağına çok güzel yakışır... Hiç olumsuzluk ilişmez gözüne hiç ölü aşkların başına dikilen kurumuş öpücükler de ürkütmez seni... Her yanını baharlar sarmıştır... Yani gezinmeye daha yeni başlamışsındır o tenin ılık esmer sıcaklığında... Bir yağmur beklersin;

Yağar!


Her yürek aynı zamanda kurumuş yağmur mezarlığıdır...  Önce sağanakla başlar her şey… Mevsimler şımarır, ten kendinden geçer… Bir iyileşir, beş nezle olur… Akar üstüne üstüne o aşk cümleleri… Siler siler tenini, soyunur geçersin kendinden… Sonra mevsim değişir güneş çekilir yavaş yavaş... Artık o sağanak da eski sağanak, mevsimler de şımarık değildir... Damlalar giderek ıslaklığını yitirir...  Sonra öyle bir an gelir ki yağmur artık o yağmur, değildir... Yani yağar yahut yağansındır lakin o mevsim gitmiştir çoktan... Kimliksiz, ruhsuz cümleler kaplar her yanını... Dokunmaktan da ayrılır duyular, iyice ellerin çekildikçe... Kıyıya vuran balıktır artık bedenin…

Hıı! Ne sanıyordun sen dokunulmayan bedenin çölde yüzebileceğini mi?

Her yürek aynı zamanda kurumuş özlemler mezarlığıdır... Başlarda her gelen gibi özlersin tuvalete gitse dahi... Kendinden geçerek bıraktıkça dudak ıslaklığını yüzer onun da teni okyanusun en hızlı balığı gibi... Çekilir sonra yavaş yavaş o güzelim ıslaklık ve alışkanlık denen ilişkinin damarları oluşur aheste aheste... Yüreğe uğramadan transit geçer o damarlardan her dokunuş, her cümle... Artık o özlem eski özlem değildir... O ıslaklık da öyle… 

Şimdi kıyıya vuruyorken bedenim,

Yüreğim; alabildiğine mezarlık... Hangi sanat tarihçisi, hangi arkeolog, hangi aşk bilimcisi, hangi batık avcısı, batan yüreğime zulaladığım yüzyıllık amfora yalnızlığını bir aşkın fosillerine benzetebilir…

Sürnot: Fonda her şarkıyla gider... Ve çok da güzel kağıttan külah olur bu yazı...

 

Popüler Yayınlar

Yasal Uyarı

Yayınlanan yazılar ve şiirler özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan yazı ve şiirler aktif link verilerek kullanılabilir.