Üç olay…
Üçü de birbirinden merdane
Çıktılar yurdumun güncesine…
Önce ilkini tanıtayım size, “Seks kısmını bırakalım…”
Aaa… Daha dün alkol ve seksti… Bu gün oldu da seksi gitti alkolü kaldı…
Çünkü herkes alkolde toplanmış… Yani yasa\k, kısıtlama falan yok sadece yasası varmış… Sanırım bu da sigara içme yasağı gibi bir şey olacak “kapalı yerlerde alkol alınmaz”. Zaten hali hazır da açık alanlarda(park, sahil kenarı, araba içi vs.) alkol alma cezaya tabi. Her ne kadar kabahatler kanunda bu olay “Sarhoş olarak başkalarının huzur ve sükûnunu bozacak şekilde davranışlarda bulunan kişiye...” dese de benim anladığım; hepimizin bildiği, polis uyarılarına tanık olduğu “ Beyler, açık alanda alkol almak yasak” uyarısıdır.
Hem zaten açık alanda içki içmenin de bir kültürü vardır. Bunu az çok herkes bilir. Nevale önce güncel haberlerin yer aldığı gazete kâğıdına sarılır ardından da siyah poşete konur. Başlangıçtan bitişe kadar o gazete hiç sıyrılmaz oradan. Yani her şey adab-ı muaşerete uygun. Sonra başlar “ne olacak bu memleketin hali” havaları…
Eee… Zaten ağırlık merkezinle de içmiyorsan kime ne zararın olacak. Hem bırakın da milletin içkisinden iş çıkarmayı, işsizlikten iş çıkarın…
***
Şimdi sırada ikicisi…
Daha önceki yazımda demiştim demek realizm adına küçük… Küçücük… Nihilizm adınaysa büyük, çok büyük bir adım olur ki oldu da… Hangi yazı mı “ Yasayla vicdan arası hafifleştirilmiş af”.
Giden gitti...
Her gidi heyyy…
Silivri de yatan canlar bizimdir… diye bir türkü tutturmanın yeri ve zamanı da olsa biliriz ki faydası yok. Çünkü giden gitmiştir… Yargı ve iktidar polemikleri arasından tereyağından kıl çeker gibi… Yıktıkları, ezdikleri, yok ettikleri canlar, insan değilmiş gibi… Bırakıldıkları gün gidecekleri besbelli olan o 16 kişiden 10’u ebabil oluverdiler. Yargı tam takım duruşmada ama Hizbullah üyeleri yok… Onandı karar… 10 koskoca yıldır onanamayan… Şimdi ne demeli bilmem ki on-ca kelime düğümlenirken boğazıma…
Gecikmeli vicdan…
Ağırlaşmış af…
Yasayla hafiflemiş vicdan…
Tüm anlamlar karışır birbirine tam bir arapsaçı hem de acı acı gülmeli… Çünkü Başbakan biz salmadık ki yargı saldı diyor… Yargı da çıkan yasayı uyguluyor… Kim ne çıkarıyor bilmiyor. Bir şeyler değişiyor, birileri çıkıyor, kimileri kaçıyor… Ne değiştiren biliyor ne yaptığını, ne uygulayan… Ortada zafiyet bir o yana bir bu yana durmadan gidip gidip geliyor…
***
Buna da ister sonuncu(bu yazı için) ister üçüncü deyin…
Aralık 2010…
Yer TBMM…
Kürsü de Sayın Başbakan…
Öğrenci olayları ve gündeme ilişkin konuşuyor ve diyor ki ben, polisimi kimseye ezdirmem… İşte o ezdirmediği polis bugün bir skandala imza attı. Hem de öyle böyle değil… Hem de özrü kabahatinden büyük bir komploda başrolde “ Hizbut Tahrir örgütü ile ilişkilendirilen 139 kişinin telefon
Eee… Şimdi bu olay insanın aklına ne getirir? Pardon soru yanlış oldu. Ne getirmez daha doğru olur sanırım.
Mesela, tam bir
Ve daha neler… Neler…
“ derine hep derine kazıyoruz
nerede çağımızın o altın kalbi
çağımızın altın kalbini arıyoruz
üzerimizde ağır bir yeryüzü
gökyüzünden uzakta, çok uzakta
çağımızın altın kalbini arıyoruz
üzerimizde ağır bir yeryüzü
gökyüzünden uzakta, çok uzakta
derine hep derine kazıyoruz…”**
Kaynak, Alıntı: *Odatv
** Ümit İlter “Geçit Yok” şiirinden…
NOT: Foto çeşitli internet sitelrinden alınmıştır.