Neden Hep Tiyatro




Yine vakitlerden akşam…
Kafamın içinde arabesk bir duman, ruhum da salınır aristokrat edayla… Oturdum bilgisayar başına, yanı başımda yüzde yüz malt acılarım…
İçtikçe içiyorum…
Bu meret de soğuk ne güzel gidiyor… Geçtiği tüm hücrelerimi okşayarak…
Dedim ya bir duman, bi su kütlesi, bi balçık denizi… Beynimin içinde bir evren… Ruhumda asi mi asi… Evrenin içinde ölen işçilerin düşleri… Ruhumda ölmemek için tutunanların tırnak izleri… Nasıl battıkça batıyorum derinlere anlatamam…

Haber de dinlenmiyor artık bu ülkede… Hep yuvarlak cümleler, hep bir martaval… Delikanlılığın lügatinde olmayan ne kadar çok şey varsa hepsi siyasetin kitabında…
İğreniyorum resmen…
Bu çirkeflik, bu bataklık… Nedir durmadan ruhumdan kan emen sivrisineğin derdi…
Neden şöyle şaşaalı olmuyor, yoksulun ölümü?
Neden küçük söylemler yetiyor karınlarını doyurmaya?
Hayat denen olgu neden kırmızı halı dururken “muhtaç” lık etiketini yapıştırıyor…

Zenginin hayali nasıl olur bilmem ama yoksulun çok iyi bilirim…

Hep bir tiyatro…

Nerde maden orda tiyatro…
Nerde kızgın lavlar dökülmüş yürekler varsa orda o an bedavadan da ucuz tiyatro…
Bilet bulmak imkânsız, kapalı gişe diyesim geliyor ama gişesiz bu tiyatro…  Acaba içimizde dolaşan hangi beş yüz ellinizden biriniz kardeşini o madene sokar? Sokmaz değil mi? Ne diye “kardeşim, kardeşim” diye hitap eder o zaman insan…
Yüzsüzler tiyatrosu…
Soma’da ölenlere çok güzel öldü diyenler, Ermenek’te ölenlere nasıl bir yakıştırma yapar merak ederim doğrusu…
Dedim ya yüzsüzler tiyatrosu… Yüzleri olsa Soma’da görünürdü zaten…  

Şimdi kendi kuyruğu boğazına kaçmış yılan gibi büyüdüklerini zannedenler aslında kendilerini yiyorlar bir taraftan…
Neden bir işçinin, küçücük bir esnafın yılda ödediği verginin üçte biri kadar holdingleriniz, şirketleriniz vergi ödemez…
Neden kara paralarla yapılanlara ak denir de alın teriyle yapılanlar kepçelerle yıkılır?
Neden yoksuldan yana ibre oynamazken, sizlere ibre sona dayanmaktan kırılır…
Neden işçiye üç verirken siz bir almazsınız da üçün katlarında dolanır dolanır az bulup sonra rakamlardan gökdelen yaparsınız kendi hanenize…
 Bu çirkef bu rezil dünyada kalmayacak mı yoksa mal mülk götürüp gidecek misiniz de diğer tarafa onun için mi bu kadar çoğunluk arıyorsunuz… Hadi utanmayın kaldırın ellerinizi…

Sizi bilmem ama haber izlenmez artık bu ülkede… Dolaşıp bakın tek tek kanalları hepsi tiyatro… Yazan, yöneten, oynayan, castı hazırlayan, cukkaları kaldıran, ayakkabı kutusu koleksiyonu yapan hep aynı bitek ölen farklı…

Sürnot: Şunu söylemeden geçemeyeceğim  Orhan Gencebay’dan "Zulüm" dinlenmeden anlaşılmaz bu yazı…

Popüler Yayınlar

Yasal Uyarı

Yayınlanan yazılar ve şiirler özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan yazı ve şiirler aktif link verilerek kullanılabilir.